Hüseyin Aygün'ün kaçırılması konusu
17 Ağustos 2012 Cuma 02:00, Deniz Ülke Arıboğan
CHP milletvekili Hüseyin Aygün'ün
kaçırılması hadisesi bir çok spekülasyona malzeme oldu. İnsani boyutu tamamen
gözardı eden siyasi yorumlar toplumdaki kutuplaşmanın ve karşılıklı
güvensizliğin hangi boyutlara vardığını görmemiz açısından da bir fırsata dönüştü.
Bırakın bir milletvekilini, herhangi bir insanın eli silahlı insanlarca
kaçırılmış olması, zorla alıkonulması, hayati riskle yüzleşmesi, ailesinin
yakınlarının perişan olması gözardı edilerek, bolca siyasi niyet okumalar
yapıldı. Neyse ki Hüseyin Aygün sağ salim evine döndü. Şimdi
bu kaçırılma/bırakılma hadisesinin önümüzdeki döneme yansıyan etkilerini hep
birlikte göreceğiz. Kısaca değerlendirelim.
1- Aygün'ün bırakılmasının ardından yaptığı basın toplantısında kendisini kaçıranlardan bahsederken 'genç arkadaşlar' demesi, onların 'demokratik özerklik talebini ve barış isteklerini' dillendirme konusunda aracı olması bazı çevreleri oldukça rahatsız etti. Zira Aygün bu mesajları herhangi bir baskı altında olmadan serbest bırakıldığı bir ortamda dillendiriyordu. Bu noktadan hareketle ya gerçekten düşündüğümüz kadar serbest olmayabileceğini yani halen bilemediğimiz bir baskının sürüyor olabileceğini, ya da Aygün'ün ifade ettiği şeyleri gerçekten inanarak söylüyor olduğunu öngörmeliyiz. İnandığı şeyleri söylüyor varsayımı daha önce de benzer ifadeler kullanan bir siyasetçi olduğu için Aygün açısından garip değil.
Söylediği şeyleri özetle tekrar edelim. 'Dağdakiler de bu ülkenin çocukları'; 'bir an önce barışın sağlanmasını ve evlerine dönmeyi istiyorlar'; 'yaptıkları mücadelenin anlamsızlığını onlar da biliyor'; 'saygılı çocuklardı'; 'keşke bu toplumun içinde yer alsalar da üniversitede okusalar'. Siyasetten arınmış insani bir gözlükle bakıldığında oldukça pozitif mesajlar içeren bu cümleler, siyasi travmalarla harmanlanınca bir anda teröristlerin korunması, sevilmesi, sevdirilmesi faaliyeti haline dönüşüyor. Ah be sayın vekil, keşke 'bu teröristlerin akılları başlarından gitmiş; hepinizden nefret ediyorlar; herkesi öldürmek, vatanımızı bölmek için kendilerine fırsat gelmesini bekliyorlar; kandan besleniyorlar' falan deseydiniz de hepimiz rahat etseydik. Nereden çıktı bu Stockholm sendromuna kapılmış havalar? Partiye de zarar gelebilir şimdi. Oysa ne güzel kahraman ilan edecektik dönüşünüzde. Olmadı başka sefere!
2- Kaçırılma hadisesinde dikkat çekici bir başka ayrıntı Bahoz Erdal'ın Tunceli'nin dağlarındaki teröristleri arayıp, 'kılına bile zarar vermeyin, güvenliğini sağlayıp serbest bırakın talimatı vermiş olması'. Bu konuda genellikle sorulan soru Kandil'de olduğu varsayılan Bahoz Erdal'ın telsizle nasıl örgüt militanlarına ulaştığı yönünde. Burada 3 seçenek var. Ya Bahoz Erdal Kandil'de değil daha yakın bir yerlerde, ya arayan Bahoz Erdal değil başka birisi, ya da öyle bir arama hiç yapılmadı ancak Hüseyin Aygün'e manipülatif bir bilgi verildi ve Bahoz'un adı örgütün yeni lideri olarak pazarlanmaya başlandı. Öyle ya, Türkiye'nin dışından Tunceli'nin dağlarındaki küçük bir gruba bile talimat verebildiğine göre PKK, yeni liderini bulmuş demektir. Giderek merkezi olmayan bir liderler örgütüne dönen PKK'nın bu durumu nasıl değerlendireceğini önümüzdeki dönemde göreceğiz.
3-Bu noktada bir başka ayrıntıya daha dikkat çekmek gerekiyor. Kaçırılma eyleminden, -ki PKK'nın eylem tarihindeki en önemli taktik değişikliklerinden bir tanesidir, örgüt merkezinin herhangi bir bilgisi yok. Nitekim Bahoz Erdal'ın da 'bu konu doğru mu' diye sorduğu ifade ediliyor. Daha önce de defalarca gördüğümüz gibi eylem stratejisi açısından merkezi bir kontrol bulunmuyor. Eylemsizlik ilan edildiği gün eylem yapılıyor; sembol isim Leyla Zana, Başbakan Erdoğan'a inisiyatif verir vermez eylem sıklığı artıyor; sınır ötesinden gelen neredeyse ordu formatında teröristler şehirleri ele geçirmeye çalışıyor; şehirlerde eylemler düzenleniyor vs. PKK'nın artık tek bir yapı olmadığı açıkça görüldüğünden bunların her birine karşı da parçalı stratejiler geliştirilmesi gerekiyor.
Hüseyin Aygün'ün partili kimliği ile yaptığı ılımlı açıklamanın iç siyasette yansımaları olabilir. Kaçırılma anında AKP'li vekillerden gelen kimi alaycı ifadelere karşı partinin ve genel başkan Kemal Kılıçdaroğlu'nun grup toplantısında verdiği sert tepki, Aygün'ün 'ayrılırken sarıldık; bana karşı çok saygılıydılar; bana zarar gelmesinden endişeliydiler' ifadeleriyle biraz havada kalmış görünüyor. CHP'de içindeki ulusalcı grubun da Aygün'e karşı eleştirel yaklaşabileceği ve parti içerisinde bu konuda sıkıntı doğabileceği şimdiden söylenebilir. CHP en önemli imtihanlarından birisini giderek daha da karmaşıklaşan Kürt meselesi konusunda verecek, bu kaçınılmaz.
1- Aygün'ün bırakılmasının ardından yaptığı basın toplantısında kendisini kaçıranlardan bahsederken 'genç arkadaşlar' demesi, onların 'demokratik özerklik talebini ve barış isteklerini' dillendirme konusunda aracı olması bazı çevreleri oldukça rahatsız etti. Zira Aygün bu mesajları herhangi bir baskı altında olmadan serbest bırakıldığı bir ortamda dillendiriyordu. Bu noktadan hareketle ya gerçekten düşündüğümüz kadar serbest olmayabileceğini yani halen bilemediğimiz bir baskının sürüyor olabileceğini, ya da Aygün'ün ifade ettiği şeyleri gerçekten inanarak söylüyor olduğunu öngörmeliyiz. İnandığı şeyleri söylüyor varsayımı daha önce de benzer ifadeler kullanan bir siyasetçi olduğu için Aygün açısından garip değil.
Söylediği şeyleri özetle tekrar edelim. 'Dağdakiler de bu ülkenin çocukları'; 'bir an önce barışın sağlanmasını ve evlerine dönmeyi istiyorlar'; 'yaptıkları mücadelenin anlamsızlığını onlar da biliyor'; 'saygılı çocuklardı'; 'keşke bu toplumun içinde yer alsalar da üniversitede okusalar'. Siyasetten arınmış insani bir gözlükle bakıldığında oldukça pozitif mesajlar içeren bu cümleler, siyasi travmalarla harmanlanınca bir anda teröristlerin korunması, sevilmesi, sevdirilmesi faaliyeti haline dönüşüyor. Ah be sayın vekil, keşke 'bu teröristlerin akılları başlarından gitmiş; hepinizden nefret ediyorlar; herkesi öldürmek, vatanımızı bölmek için kendilerine fırsat gelmesini bekliyorlar; kandan besleniyorlar' falan deseydiniz de hepimiz rahat etseydik. Nereden çıktı bu Stockholm sendromuna kapılmış havalar? Partiye de zarar gelebilir şimdi. Oysa ne güzel kahraman ilan edecektik dönüşünüzde. Olmadı başka sefere!
2- Kaçırılma hadisesinde dikkat çekici bir başka ayrıntı Bahoz Erdal'ın Tunceli'nin dağlarındaki teröristleri arayıp, 'kılına bile zarar vermeyin, güvenliğini sağlayıp serbest bırakın talimatı vermiş olması'. Bu konuda genellikle sorulan soru Kandil'de olduğu varsayılan Bahoz Erdal'ın telsizle nasıl örgüt militanlarına ulaştığı yönünde. Burada 3 seçenek var. Ya Bahoz Erdal Kandil'de değil daha yakın bir yerlerde, ya arayan Bahoz Erdal değil başka birisi, ya da öyle bir arama hiç yapılmadı ancak Hüseyin Aygün'e manipülatif bir bilgi verildi ve Bahoz'un adı örgütün yeni lideri olarak pazarlanmaya başlandı. Öyle ya, Türkiye'nin dışından Tunceli'nin dağlarındaki küçük bir gruba bile talimat verebildiğine göre PKK, yeni liderini bulmuş demektir. Giderek merkezi olmayan bir liderler örgütüne dönen PKK'nın bu durumu nasıl değerlendireceğini önümüzdeki dönemde göreceğiz.
3-Bu noktada bir başka ayrıntıya daha dikkat çekmek gerekiyor. Kaçırılma eyleminden, -ki PKK'nın eylem tarihindeki en önemli taktik değişikliklerinden bir tanesidir, örgüt merkezinin herhangi bir bilgisi yok. Nitekim Bahoz Erdal'ın da 'bu konu doğru mu' diye sorduğu ifade ediliyor. Daha önce de defalarca gördüğümüz gibi eylem stratejisi açısından merkezi bir kontrol bulunmuyor. Eylemsizlik ilan edildiği gün eylem yapılıyor; sembol isim Leyla Zana, Başbakan Erdoğan'a inisiyatif verir vermez eylem sıklığı artıyor; sınır ötesinden gelen neredeyse ordu formatında teröristler şehirleri ele geçirmeye çalışıyor; şehirlerde eylemler düzenleniyor vs. PKK'nın artık tek bir yapı olmadığı açıkça görüldüğünden bunların her birine karşı da parçalı stratejiler geliştirilmesi gerekiyor.
Hüseyin Aygün'ün partili kimliği ile yaptığı ılımlı açıklamanın iç siyasette yansımaları olabilir. Kaçırılma anında AKP'li vekillerden gelen kimi alaycı ifadelere karşı partinin ve genel başkan Kemal Kılıçdaroğlu'nun grup toplantısında verdiği sert tepki, Aygün'ün 'ayrılırken sarıldık; bana karşı çok saygılıydılar; bana zarar gelmesinden endişeliydiler' ifadeleriyle biraz havada kalmış görünüyor. CHP'de içindeki ulusalcı grubun da Aygün'e karşı eleştirel yaklaşabileceği ve parti içerisinde bu konuda sıkıntı doğabileceği şimdiden söylenebilir. CHP en önemli imtihanlarından birisini giderek daha da karmaşıklaşan Kürt meselesi konusunda verecek, bu kaçınılmaz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder