22 Ağustos 2012 Çarşamba

Murat Bardakçı- Sükût!

Sükût!

22 Ağustos 2012 Çarşamba, 14:49:42

Şehrin göbeğindeki ana caddede bayram günü bomba patlamış; çoluk çocuk, kadın, erkek, polis, şoför, gardiyan, dokuz canı alıp götürmüştür... Katliamı öğrendikten sonra boğazınız düğümlenir, çok şeyler hisseder ama söyleyemez ve yazamazsınız...
Murat BardakçıDaha birkaç gün önce çoğu henüz yirmilerindeki sekiz gencin kanına girmişler ve hissiyatınızı o zaman da ifade edememişsinizdir...
“Kanları yerde kalmayacaaak!”, “Kararlılığımııız...”, “Mutlaka hesap verecekleeer!”, “Devletimiz güçlüdüüür!” gibisinden mesajlar ve nutuklar artık bir kulağınızdan girip ötekinden çıkmaktadır; hattâ söylenenleri işitmezsiniz bile... Kanıksamışsınızdır, hepsi bomboş lâflar gibi gelir... Duymak istedikleriniz aslında söylemek istediklerinizle aynıdır ama bunları ne “Devletimiz güçlüdüüüür!” diyenler söyleyebilir, ne de siz ifade edebilirsiniz...
İş artık sınırlarınızın içerisinde devletçilik oynanmasına, güpegündüz yol kesip güç gösterisi için kimlik kontrolü yapılmasına, hattâ güpegündüz kaçırılan milletvekilini serbest bırakmak için “idarî işlemlerin tamamlanması” gibi lâflar gevelenmesine kadar uzanmıştır...
Bu ardarda cür’etlerin getirdiği şaşkınlık içerisinde, daha da derin bir şaşkınlık yaşarsınız: Seçilip Meclis kürsüsünde devlete sadakat yemini eden ve milletvekilliğinin her türlü nimetinden faydalanan bir grubun bir yerden başka bir yere giderken gûya yolları kesilmiş, eli silâhlı adamların attıkları nutukları dinlemek zorunda kalmışlardır.



Ama, ortada bir tuhaflık var gibidir: Karşılarında ahkâm kesen eli silâhlı adamlar sanki önlerine çıkmış eşkiya değil, neyin nesi olduğunu gayet iyi bildikleri biridir ve söylediklerini de samimiyetle, tebessümlerle dinler gibidirler... Hattâ, bu tebessümlerin gerisinde tam olarak aksettirmeyi şimdilik uygun görmedikleri bir muhabbetin mevcudiyetini de hissedebilirsiniz...
Ardından, bir bayram günü o bomba patlar... Artık tamamen dolmuşsunuzdur, olup bitenler haddi zaten çoktan aşmıştır ama yaşadıklarınız ve gördükleriniz karşısında konuşup hissiyatınızı söylemek ne haddinize? Dilinizin ucuna kadar gelenleri gırtlağınızın son boğumunda tutmaya mecbursunuzdur...
Zira, ifade etmek istedikleriniz suç olabilir! Başka birilerinin canlarının istediği herşeyi söylemeleri, hattâ söylemekten de öte istediklerini masum canları alarak ifade etmeleri bile artık neredeyse mübah olduğu halde siz düşündüklerinizi anlatamaz, açık şekilde tek bir söz edemezsiniz... Konuşmaya kalktığınız takdirde “Onlar da zaten bunu istiyor” derler, “Büyüklük bizde kalsın” gibisinden öğütler gelir yahut “Aman temkini elden bırakmayalım” misâli zevâhiri kurtarma tavsiyeleri...
Kendinizi ebedî bir sükûta mahkûm gibi hissedersiniz! Ve, işte bu mahkûmiyet yüzünden cevap veremez, düşündüğünüzü söyleyemez, tek bir söz bile sarfedemez, etmeye kalktığınız takdirde de yaftalanırsınız! Dolayısı ile meramınızı kıyısından köşesinden, ucundan bucağından dolanarak ifadeye çalışır ama tam olarak bir türlü anlatamazsınız. Neticede siz birşey söyleyemeyince ötekilerin lâfları da, yaptıkları da gemi azıya alıp gider... Aslında söylenecek o kadar şey vardır ki...

Habertürk-Murat Bardakçı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder