26 Ağustos 2012 Pazar

Elif Şafak-Rusya’nın asi kızları ve dünya gençliği


Elif  ŞafakRusya’nın asi kızları ve dünya gençliği

İskoçya’da kaldırım kenarında bir genç kız oturuyor. Saçlarını bırakmış incecik örükler halinde, kurşuni bulutlar arasından zaman zaman yüzünü gösteren güneşi bekliyor. Ayağında deri sandaletler, üzerinde kot pantolon ve sarı-siyah bir tişört. Kocaman harflerle “Pussy Riots” yazıyor. Gülümsüyorum elde olmadan. Göz göze geliyoruz bir an. O da bana gülümsüyor. Aramızda bir dayanışma rüzgârı esiyor. Tek kelime etmeden, öylesine. Akşam üzeri festival çıkışı bakıyorum, önüm sıra yürüyen uzun boylu delikanlının kolunda mavi mürekkeple bir yazı okunuyor: Free Pussy Riots! (Pussy Riots’a Özgürlük!) Gerçek mi yoksa geçici mi dövmesi, merak ediyor, soramıyorum. İnternette bir haber gözüme ilişiyor aynı akşam. “Pussy Riots, Türk topraklarına sıçradı!!” Hayretle okumaya başlıyorum ki kastedilen mesele başkaymış. Moskova’da bir kadın eylemci, Türk Büyükelçiliği’nin bahçesine girip Pussy Riots lehine pankart açmış. Böylece grubun etrafında kopan tantana ve özgürlük mücadelesi Türk topraklarına da “sıçramış” olmuş. Ertesi sabah İngiliz gazetelerinde birinci sayfada, grup üyelerine ikişer sene hapis cezası verildiği haberi.


Mahkemenin (bir kadın hâkimin) kararını protesto etmek amacıyla Londra’da Rus Büyükelçiliği’nin önünde yapılan eylemde neredeyse tüm eylemciler tıpkı Pussy Riots üyeleri gibi gözlerini ve ağızlarını açıkta bırakan kar maskeleri giymişler. Fotoğraflar rengârenk, gözümü alamıyorum. Bana kahve getiren İskoçyalı garson omzumun üzerinden bakıyor okuduğum sayfaya, başını sallıyor umutsuzca: “İnanabiliyor musunuz? Bir şarkı söyle, iki sene hapis yat! Olacak iş mi yahu!” Bir an duraklıyorum. Ne söyleyeceğimi bilemeden. Bir türkü söyledikleri ya da bir şiir okudukları ya da bir karikatür çizdikleri veya bir film çektikleri ya da bir roman yazdıkları için damgalanan, dışlanan, hakaretlere uğrayan, davalık olan, mahkemeye çıkan, hapis yatan, sürgüne giden, hatta orada vefat eden sanatçılarımız geliyor aklıma. Memleketimden sanat/edebiyat hikâyeleri. İskoçyalı garson bilmiyor ki bunları...

Punk müzik yapan 3 genç Rus kadının Putin’e ve ona hep destek veren Ortodoks Kilisesi’ne yönelik eleştirel şarkıları beklenenin ötesinde sert ve otoriter bir karşılık buldu sistemden. Cezasız kalmadı muhalefet ve asilik. Mahkemenin onları serbest bırakmayacağına kesin gözüyle bakılıyordu ama bu kadar ağır bir cezayı birçok “Rusya uzmanı” bile tahmin etmiyordu. Karara tüm dünyadan tepkiler geldi. Paul McCartney’den Madonna’ya sanat âlemi sesini yükseltti. Merkel’den ABD Dışişleri Bakanlığı’na politikacılar da “orantısız cezaya” karşı eleştireldi. Ama en ilginci sokaklardaki ve sosyal medyadaki hareketlilikti. Londra, Edinburgh, New York, Montreal, Paris, Varşova, Barcelona. Karar Rusya’da da bir dizi eylemle karşılandı. Dünya eski satranç şampiyonu Garry Kasparov protestocular arasındaydı. Herkes gibi o da gözaltına alındı. (Şimdi ona da bir dava açılacağı konuşuluyor.) Polisin tutuklamadığı ya da hırpalamadığı eylemcileri ise bir başka sürpriz bekliyordu.

Kilise yanlısı sağ görüşlü bir grup, solcuların üzerlerine “kutsanmış su” döktüler, ruhları temizlensin, akılları başlarına gelsin diye. Böylece tüm dünyada arka arkaya bir muhalefet ve hareket dalgası yarattı 3 genç Rus kadın. 22 yaşındaki Nadezhda, 24 yaşındaki Marina ve 30 yaşındaki Yekaterina... İçlerinde anne olanlar var. Ebeveynlik haklarının ellerinden alınması söz konusu. Doğu-Batı nice ülkede on binlercesinin gözünde onlar birer kahraman, kimisi de tüm bunları meşhur olmak için yaptıklarına inanıyor. Ama o kadar ağır bir bedel ödüyorlar ki şu anda, kimse bu “ucuz şöhret suçlaması”nı fazla ciddiye almasa gerek.

Peki nasıl oldu da 3 kadın bu kadar büyük bir yankı uyandırdı, uzun zamandır kimsenin yapamadığı kadar evrensel bir muhalefet ateşi körükledi? Mesele salt Putin’e olan öfkenin ve hayal kırıklığının kristalleşmesi mi? Otoriter rejimlere yönelik o birikmiş tepkisellik mi? Kanımca bunların yanı sıra bir sebep daha var dikkate alınmayı talep eden; müzik ve sanat dünyasıyla ilişkilendirerek okunması gereken. 1960’ların, 70’lerin sanat ortamından ne kadar uzak bir noktadayız bugün. Sadece Türkiye’de değil, tüm dünyada bilhassa müzik “protest” özelliğinden çok şey yitirdi. Açlık, yoksulluk, gelir adaletsizliği, iktidar kavgası... Bunlar yansımıyor ana akım şarkılara. Yansıdıklarında daha marjinal yerde duruyor o müzik grupları. Bir zamanlar müziğin ana mecralarında protest kültürüne yer olduğuna inanmak bile güç geliyor şimdi yeni kuşaklara.

Tüm dünyada müzik alanında halka halka ilerleyen bir apolitikleşme söz konusu. Oysa dünya gençliği apolitik değil. Artan finansal kriz, terör eylemleri, geleceğe dair belirsizlik, politikacılara duyulan güvensizlik derken günbegün daha da çok sorgulayan ve daha da çok sorgulamak için sebep bulan bir kuşak geliyor Batı’da ve Doğu’da. Çevrecilikten feminizme, insan haklarından ifade özgürlüğüne, ne ilgisizler olan bitene ne de bilgisizler sanıldığı kadar. Ancak tepkilerini karşılayan müzik grupları son derece kısıtlı. Bugün Brezilya’dan Kanada’ya, İskoçya’dan Polonya’ya gençliğin Pussy Riots’u sembol ve şiar haline getirmesi, onlar gibi giyinmek istemesi, müziklerini pek dinleyemedikleri halde (müziklerini dinlemek biraz zor) gruba olan duygusal bağlılıkları, sadece Putin veya Rusya faktörüyle açıklanamaz. Bir şey daha var. Kaybettiğimiz bir damar. Müziğin o kenarda, kafası karışık, kaotik vaziyette arafta durma hali, boynunda kolye gibi taşıdığı intihar eğilimi, tam olarak hiçbir sisteme dahil olmayı becerememesi, kendi kendini yiyip bitiren o deli enerji, o esriklik... İçten içe onu arıyor ruhumuz.

www.elifsafak.com.tr
Habertürk-Elif Şafak

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder