21 Ağustos 2012 Salı

Ahmet Hakan - Yüksekten atmadan gündemi toparladım

Yüksekten atmadan gündemi toparladım

- TERÖRİSTE SARILMA: BDP ile PKK arasındaki söylem yakınlığını, “ikisi de aynı tabana hitap ediyor” falan diye açıklamak bir dereceye kadar mümkün... Ancak BDP’li yetkililer ile PKK’lı teröristlerin kucaklaşmasını açıklamak, hiçbir şekilde mümkün değil.

* * *
-  BURJUVAZİ: Bizde burjuvazi var mı yok mu, bilmiyorum. Ama şunu biliyorum: Bizde başbakanlar karşısında hakikatleri haykıracak zenginler yok. Ya da şöyle söyleyeyim: Bizde başbakanlar karşısında hakikatleri haykırmaya cesaret edecek zenginler yok. Neden mi yok? Çünkü bizde para musluğunun başında hâlâ başbakanlar duruyor. Para musluğunun başındaki kişiyle zıtlaşarak ne zengin olmak mümkündür, ne de zengin kalmak...
* * *
-  ORHAN PAMUK: Orhan Pamuk Türkiye’yi hâlâ 10 yıl önceki Türkiye sanıyor: Hâlâ başörtülülerin horlandığını sanıyor, hâlâ birtakım zengin laiklerin yoksul dindarları ezdiğini sanıyor, hâlâ generallerin Başbakan’ın da katıldığı sofralarda “oğlum getir oradan bir duble rakı” diye sipariş verdiklerini sanıyor, hâlâ yargının İslamcıları kovaladığını sanıyor...

* * *
-  CHP VE DİN: Bana ne CHP’nin dindarlığından! İsterlerse beş vakitlerine beş vakit katsınlar, isterlerse bin kere hacca gitsinler, isterlerse sabah akşam zikir çeksinler... Beni zerre kadar ilgilendirmez. Hiç ama hiç... Ben şuna bakarım: İnanç özgürlüğü konusunda nasıl bir tutum takınıyorlar? Özgürlükten yanalar mı, kısıtlamadan yanalar mı? Kişisel dindarlıkları ya da dinsizlikleri kendilerinin bilecekleri iştir... Ancak inanç özgürlüğüne yaklaşımları hepimizi ilgilendirir. Bu nedenle onlardan kişisel olarak dindar olmalarını beklemiyorum. Beklediğim şudur: İnanç özgürlüğüne sonuna kadar sahip çıkmaları...
* * *
-  BARIŞMA: “CHP’nin dindarlarla barışması” diye bir cümle var... Peki neden “Başbakan Erdoğan’ın laiklerle barışması” diye bir cümle yok?
* * *
-  VİZE: Suriye ile Türkiye arasında vizeler kaldırılmıştı. Bu uygulama hâlâ devam ediyor mu acaba? Merak ettim de...
* * *
-  POPİ: “Popüler” sözcüğünün yeni kısaltması... İddia ediyorum: En az “kanki” kadar şöhret olur.                 
* * *
-  DEMİR AĞLAR: Başbakan Erdoğan, Kartal/Kadıköy Metrosu açılış töreninde “Türkiye’yi demir ağlarla biz örüyoruz” dedi ya... Hedefi Cumhuriyet’in ilk dönemi falan değildi... 10. Yıl Marşı’nı bir kesimin başka bir kesimi sıkıştırmasında malzeme olarak kullananlar var ya... Başbakan’ın hedefi işte onlardı.
* * *
-  DEYYUS: Yozgat’ta bir müftü yardımcısı vatandaşlara “deyyus” demiş. Hem de camide, hem de vaaz kürsüsünden... Hem de bütün camilere yayılan bir vaazda... Vaazın bütününe bakıyoruz: Müftü yardımcısı, sırtını iktidara ve iktidarın oluşturduğu atmosfere yaslamanın rahatlığı içinde ağzına geleni söylüyor. Hatta bir ara “Madem Başbakan’ın eşi, Cumhurbaşkanı’nın eşi başörtülü, siz de karınızın kızınızın başını örttüreceksiniz” falan da diyor... Yani kendini daha da sağlama almaya çalışıyor. Başarıyor mu? Bence başarıyor... Bakın “Vaazda vatandaşa deyyus denilmesi hakkında ne düşünüyorsunuz?” diye sorulunca Yozgat Vali Vekili ne cevap veriyor: “Çok talihsiz bir açıklama”... Adam “deyyus” diyor, kentin en yetkilisi “talihsiz açıklama” diyor. Gerisini söylemeye gerek var mı?
Ara Güler beni de aradan çıkardı
ARA Güler, CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun fotoğraflarını çekti, işini bitirdi ve tam “benden bu kadar arkadaş” diyordu ki...
Bir cesaret, “Dur Ara Baba” dedim, “Lütfen benim de fotoğrafımı çek, arkadaşlara hava atarım, hatıran olur saklarım” dedim.
Şöyle bir baktı bana... 
“Tamam, seni de aradan çıkaralım bari” der gibi...
Ve bastı deklanşöre...
Ortaya bu fotoğraf çıktı.

Henüz Ara Güler’in çektiği fotoğraf elime geçmedi. Ama “hava atmak” için “Ara Güler fotoğrafımı çekerken” fotoğrafı bile yetip de arttı. Çok teşekkürler büyük usta!
Peygamber’e ‘en büyük devrimci’ demenin tarihi
-  Mısır’da sosyalizm cereyanının etkisi altında kalan İslamcılar demişti bu sözü... 1960’lar...
-  “İslam ve sosyalizm” konulu kitaplar çıktı sonra piyasaya... O kitapların da mottosu idi “Hz. Muhammed en büyük devrimcidir” sözü...
-  Ali Şeriati’yi unutmayalım. Bütün hayatı boyunca bu tanımlamanın sözcülüğünü üstlendi Şeriati...
-  İran İslam Devrimi’ni yapanlar sadece Hz. Muhammed’i değil, bütün peygamberleri devrimci olarak kabul ettiler. Tezlerinin temelinde şu vardı: Peygamberler geldiler, düzeni yıktılar ve yeni bir düzen kurdular.
-  80 sonrası Türkiye’deki radikal İslamcı akım da “Peygamber ve devrimcilik” konusunda literatür oluşturmuştur. “Mekke kurulu düzenini kökünden sarsan devrimci Peygamber” gibi cümleleri çokça işitmişliğim ve okumuşluğum vardır.
-  Bu arada radikal İslamcılarla aynı dalga boyunda olmaktan çekinmeyen bazı solcu ideologlar da bu teze sarıldılar. Ama seslerini pek duyuramadılar.
-  Bugünlerde “devrim ve peygamber” konusu, sadece “sol İslam” tezine açık duran dar bir kesim tarafından dile getiriliyor.
-  İşte böyle bir ortamda geldi Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Hz. Muhammed en büyük devrimcidir” cümlesi...
Bayramda İstanbul
-  Nişan-taşı’ndan Yeşilköy’e 18 dakikada gidebilirsiniz.
-  Hangi mekâna gitseniz “burayı kapattım” havası atabilirsiniz.
-  Sürekli “tatil dönüşü yaşanacak büyük trafik çilesi”ni düşünüp “oh mis” diyebilirsiniz.
-  O kadar boştur ki caddeler, arabayla İstanbul turu atabilirsiniz.
-  O kadar tenhadır ki Boğaz, Bodrum muamelesi çekebilirsiniz.
Türk edebiyatının efsanesini belirlemek
DOĞAN Hızlan “Türk edebiyatının efsanesi kimdir” diye sormuş.
Hürriyet Dünyası’nın “hurriyet.com.tr” bölümü de Doğan Hızlan’dan aldığı soruyu okurlara sormuş.
Elde 50 kişilik bir liste var.
* * *
Kimler mi var listede?
Nâzım Hikmet var, Necip Fazıl var.
Attilâ İlhan var, Tarık Buğra var.
Mehmet Âkif var, Tevfik Fikret var.
Hatırlatalım:
Yaşayan edebiyatçılar yok listede...
* * *
Peki böyle bir anket aracılığıyla “efsane edebiyatçı” belirlenebilir mi?
Bence belirlenemez.
Çünkü...
Bizim gibi ülkelerde edebiyat efsaneleri belirlenirken bile edebiyat dışı faktörler rol oynar.
Mesela...
-  Nâzım Hikmet’in bu ankette önde gidebileceğini düşünen sağcılar, “aman birinciliği Nâzım’a kaptırmayalım” diyerek oylarını Necip Fazıl’a verirler.
-  Ya da Mehmet Âkif’in önde gitmesinden hazzetmeyenler, yakından tanımasalar da sırf denge olsun diye oylarını Tevfik Fikret’e yağdırabilirler.
* * *
Bu türden bir motivasyondan “efsane edebiyatçı” çıkmaz.
Çıksa çıksa “bizim tarafın edebiyatçısı” çıkar.
Ahmet Hakan-Hürriyet

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder