Acı bayram
Kırgın, buruk, kanlı bir bayram. Sinirler tel tel, moraller harap.Ağızlarda akide şekeri tadı kalırdı eskiden bayram günlerinden geriye; tarçın kokulu sohbetler, ziyaretler olurdu.
Küskünler barışırdı hani. Yüzler gülerdi. Yumuşardı iklim. Hafiflerdik bizler de. Akrabalar, dostlar, komşular buluşurdu.
Konuşacak konular çoktu. Şimdi sadece kekremsi kelimeler var.
Bayramlıklarını giymiş, saçlarını taramış, el öpmeye giden çocuklar katledildi Gaziantep’te. Bir yaşında, üç yaşında, on yaşında, on iki yaşında...
Ne olduğunu, nereden çıktığını dahi anlamadıkları bir kör kavga uğruna öldürüldüler. Barış veremedik onlara. Huzur vaat edemedik. Bir arada yaşamanın, bu çetin coğrafyada her şeye rağmen demokrasinin ve uyumun mümkün olduğunu gösteremedik.
ATM önünde bekleyen aileler, halk otobüsünde seyahat eden dar gelirli vatandaşlar öldürüldü. Öyle bir katliam ki hiçbir özrü, hiçbir bahanesi, hiçbir meşru zemini yok!
*
Şiddetin her türlüsüne karşı ortak vicdanla, ortak bilinçle “Hayır!” demek zorundayız. Hep beraber. Türk-Kürt, Alevi-Sünni, sosyal demokrat-muhafazakâr...
Partiler üstü, geçmişin yüzeysel bölünmelerinin ötesine geçebilen bir çatı altında birleşebilecek miyiz? Hayal mi? Çoktan yitirilmiş bir ihtimal mi? Kalktı mı barış gemisi bu limandan sessizce, biz anlamadan? Artık dillerde beyhude bir sevda mı bir arada yaşamanın güzelliği?
Bingöl’ün Genç İlçesi’nde bayram günü şeker toplamaya çıkan 2 çocuk, mezarlıkta 3 kişi tarafından alıkonuldu. Bu şahıslar çocuklardan para istediler; üzerlerinde para olmadığını anlayınca, bellerindeki kemerlerle çaresiz yavruları dövüp üzerlerinde sigara söndürdüler.
Çocuklar yarı baygın halde sürünerek yola çıkıp yardım istedi, civardan geçen bir vatandaş tarafından hastaneye yetiştirildiler.
Okurken kanımız donuyor. Bu eziyetleri yapanlar yakalanacak mı? Adalet önüne çıkarılacak mı? Yoksa zaten yoğun olan ülke gündeminde, denizde bir katre, türbülanstan geçerken sıradan bir hadise olarak mı kalacak?
Alıştığımız söylemleri tekrar tekrar dinlemeye takatimiz kalmadı. Ne iktidardan ne muhalefetten yeni bir ses, taze bir yaklaşım geliyor. Eskiden beri söylenmiş ne varsa aynen yankılanmakta.
Bir gayya kuyusuna düştük adeta. Yahut bir çıkmaz sokaktayız, habire aynı duvara toslamaktayız.
Yıprandık kavgacı, kutuplaşmacı üslupları dinlemekten, dinleyip de bir arpa boyu dahi yol alamadığımızı üzüntüyle idrak etmekten.
*
Ne yazık ki bir dönemeçteyiz. Ne kadar
sertleşirsek, rüzgâr da o kadar sert esecek.Şiddet şiddeti doğurur. Nefret nefreti. Husumet husumeti körükler. Kinle yola çıkan kan döker. Kan döken, geride kin bırakır.
Kırabilecek miyiz bu kısırdöngüyü? Yerel, kişisel, ulusal düzeyde. Şiddetin yaşandığı ve kutsandığı, barıştan söz edenlerin “nahif”, “romantik” yahut “marjinal” sayıldığı ortamlarda insanlığımız kuruyor günbegün.
Uzun zamandır hiç bu kadar kaygılanmamıştım ülkemin geleceği için...
Habertürk-Elif Şafak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder