25 Ağustos 2012 Cumartesi

Amberin Zaman-Suriye politikamız nedir? Ya maliyeti?


Suriye politikamız nedir? Ya maliyeti?

Amberin ZamanSURİYE politikamızın faturası kabardıkça son günlerde hükümeti savunanlar arasında şöyle bir argüman öne sürülmeye başlandı: “Türkiye muhaliflerin yanında yer almasaydı, yine bu yaşananlar yaşanacaktı. Esad kendi halkını katlederken seyirci kalan Türkiye bu kez bu insanlık suçunda payı olmakla suçlanacaktı.” Yukarı tükürse bıyık, aşağıya tükürse sakal misali Türkiye’nin başka bir seçeneği yoktu denmeye getiriliyor. Türkiye’nin Suriye politikasını gittikçe yadırgayan biri olarak bu arkadaşlara, aslında hükümete birkaç sorum var.

1- “Muhaliflerin yanında durmak” ile tam olarak ne kastediliyor? Sivil muhalefeti kollamak, örgütlemek mi? Yoksa Türkiye üzerinden muhalefetin silahlanmasına ve Türkiye topraklarını bir üs olarak kullanmasına izin vermek mi? Soruyorum, zira sonuçları itibarıyla ikisinin arasında çok büyük fark var.
2- Türkiye, muhalefeti askeri manada desteklemek yerine sadece mültecilere kapılarını açıp, rejimle ilişkilerini kesip, tüm uluslararası müeyyidelere uyup, sivil muhalefeti destekleyip birleştirmeye çabalasaydı, gerçekten Esad’ın akıttığı kana ortak olmakla mı suçlanacaktı? Bugün Filistinliler için on binler toplanabilirken ne hazindir ki Suriyeliler için aynı hassasiyet söz konusu değil. Yani Suriye’deki silahlı muhalefete destek vermemenin AK Parti açısından siyasi bir faturası söz konusu değil. (Ama tersi söz konusu olabilir.)



Dış dünyaya gelince, başta Amerika olmak üzere kimse taşın altına elini koymuyorken Türkiye’ye laf edecek halleri olmazdı herhalde. Hele Malatya Kürecik’te Amerikan üssüne izin verilmişken.

3- Madem Türkiye vicdanıyla hareket ediyor, neden muhalefetin Esad’ı devirebilmesi adına tüm askeri gücüyle arkasında durmuyor?

Bunu soran muhaliflerin kendileri, ben değil. Yoksa bu işe soyunurken Amerika’nın sonuna kadar arkamızda olduğuna mı inanmıştık, inandırılmıştık? (Aklıma Saddam’ı Kuveyt’e dalması için gaza getirdiği iddia edilen zamanın Amerikan maslahatgüzarı April Glaspie geliyor). Obama seçimleri kazanırsa (muhtemelen kazanacak) seçimlerden sonra askeri müdahalede bulunacağının herhangi bir garantisi var mı?

4- Türkiye Esad’ı devirmek için harekete geçtiğinde İran’ı karşısına alacağını hesap etmiş midir?

5- Ettiyse esas “stratejik hedef” İran’ı karşısına almanın sağladığı krediyle Türkiye’nin hedefi, Amerika’nın Ortadoğu’daki en başmüttefiki, dolayısıyla yeni bölgesel “süper güç” olmak mı? Başka bir ifadeyle İsrail’in tahtına konmak mı?

Ve bu sayede İsrail’i Filistinlilerle adil bir barış yapmaya mecbur kılmak mı? (Yok yok, saçmalamaya başladım.) Soruları daha da çoğaltabiliriz.

Ama şimdilik Suriye’deki savaşın bir kısa bilançosuna göz atalım.

1- Hatay’da barındırdığımız Özgür Suriye Ordusu’nun (ÖSO) başındaki Albay Rıfat el Esad’ı dünyaya gururla sunduğumuz Ağustos 2011’de Suriye’deki ölü sayısı, Uluslararası Af Örgütü’nün verdiği rakamlara göre takriben 1800 idi. Şu an en az 20 bin kişinin öldüğü tahmin ediliyor. Yani bir yılda ölü sayısı ona katlanmış.
2- Rejim ağır darbeler yemekle birlikte halen ayakta. Sınırımızdaki kasabaları bombalamaya devam ediyor.
3- Bir uçağımız Suriye tarafından düşürüldü. Nasıl düşürüldüğü ise halen sır.
4- Suriye’deki çatışmalar hızla bir mezhepsel iç savaş olmaya doğru savruluyor.
5- Çatışmalar Lübnan’a da sıçradı. Esad’ı destekleyen Lübnanlı Şiiler bir vatandaşımızı rehin aldı.
6- Sınır hattında kontrolü yitiren rejim güçleri sınırımıza yakın bir dizi kasabayı Kürtlere teslim etti. İdareyi elinde tutan PKK’nın 2003 yılında kurdurduğu Demokratik Birlik Partisi (PYD) “özerklik” ilan etti.
7- İktidar son bir ayda artan PKK şiddetinde Suriye’nin parmağı olduğunu dillendiriyor. En yoğun çatışmalar ise İran’ın dibinde, Şemdinli’de yaşanıyor. Suriye ısrarı sürdürdüğü nispette Suriye’ye karşı savaşa girme ihtimali artıyor.

Allah korusun! Hükümetin Suriye politikasını eleştirenler Esadcı olmakla suçlanıyor. Sapla saman bilinçli olarak karıştırılıyor. Vicdan sahibi olan herkes, cani Esad’ın derhal ve mutlaka gitmesini ister, istiyor. Ama bunun hangi yöntem ve koşullarla sağlanabileceği konusunda farklı düşünmek, hiçbirimizi Esadcı yapmıyor. Ve evet, hiçbirimizin kafasında Suriye için sihirli formül yok. Ancak çözümler tartışılarak, sorgulayarak gelişir. Susarak, susturularak değil.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder