29 Ağustos 2012 Çarşamba

Fatih Altaylı-Türk mimarlar cami yapar ama...


Türk mimarlar cami yapar ama...

Fatih AltaylıDİYANET İşleri Başkanı Mehmet Görmez, Cumhuriyet döneminde Türk mimarların cami projelerine ilgi göstermediğini ve bu yüzden Cumhuriyet dönemine özgü bir cami mimarisinin gelişmediğini söyledi.
Gerçeklik payı var mı? Var!
Ama acaba kabahat mimarlarda mı ya da sadece mimarlarda mı?
Çamlıca'ya yapılacak cami için proje yarışması açıldığı günlerde yazdım, "Türkiye'nin önemli ve uluslararası değerde mimarlarını bu proje yarışmasına davet edin ve proje yarışması için süreyi uzatın" diye.
"Genç kuşağın başarılı, ödüllü mimarları Emre Arolat'ı, Han Tümertekin'i, Murat Tabanlıoğlu'nu bu proje yarışmasına çağırın. Hatta Zaha Hadid'e özel davetiye yollayın" diye.
Yapıldı mı böyle bir şey?
Hiç zannetmiyorum.
Peki "Türkiyeli mimarlar, cami projesine niye ilgi göstermiyor?" diye hiç düşündü mü Mehmet Görmez.
Göstermediler, çünkü mimarlarımız, mimarların başına gelenleri Diyanet İşleri Başkanı'ndan daha iyi biliyor da ondan.
Cami projesi çizen mimarlarımızın başına neler geliyor anlatayım da, Sevgili Diyanet İşleri Başkanı'mız da öğrensin.


Sene 1953. Ankara'ya büyük bir cami yapılması planlanıyor. Bugünkü Kocatepe Camii.
Haliyle bir proje yarışması açılmış yine.
Fransa'dan yeni dönmüş genç bir mimar da yarışmaya harıl harıl hazırlanıyor.
Arazi çalışmaları yapılıyor, fotoğraflar üzerinde siluetler çiziliyor. Caminin kent dokusuyla uyumu hesaplanıyor, gözlemleniyor.
Sonunda proje ortaya çıkıyor, maketi yapılıyor. Maketle yetinilmeyip çizimlerle, kentle uyumu gözler önüne serilen son derece modern bir cami ortaya çıkıyor.
Ve gören herkesin hayran olduğu bu proje yarışmayı kazanıp 1. seçiliyor.
Demokrat Parti iktidarının ilk yıllarında temeli dahi atılan bu cami, ne yazık ki yapılamıyor.
Muhafazakâr kesim, "Bu camiden çok kiliseye benziyor" diye tepki gösteriyor.
Kazanamayan mimarlar ise "Bu projenin uygulanabilirliği yok" diye.
Sonunda proje rafa kaldırılıyor ve bugünkü Kocatepe Camii yapılıyor.
Peki "kiliseye benzeyen" ve "uygulanması mümkün olmayan" projeye ne oluyor?
Hemen söyleyelim.
Pakistanlılar Vedat Dalokay'ı Pakistan'a davet ediyorlar ve bu proje Suudi Kralı Faysal'ın verdiği parayla İslamabad'da inşa ediliyor.
Vedat Dalokay'ın projesine olanlardan sonra hangi mimar, niye Türkiye'de cami projesi çizsin?
Sinan nasılsa 500 yıl önce çizmiş.
Küçültüp büyütüp aynılarını yaparız.

Hadi Hüsnü

SURİYELİ gazeteci Hüsnü Mahalli, Türkiye ile Esad'ın yakınlaştığı dönemin yıldızlarından biriydi.
Esad'ın Türkiye temsilcisi gibi davranıyordu.
Gazetecileri Esad'la buluşturma ve Esad'ın Türkiye'deki PR'ını yapma işi ona havale edilmişti.
Suriye'yle ilişkiler yeniden bozulunca Hüsnü Mahalli hayli sıkıntıya girdi.
Bir yanda ülkesi, bir yanda Türkiye kamuoyu ve hükümeti.
Yine de zaman zaman Suriye'yi savunan yazılar yazdı Hüsnü.
Esad'a oldukça yakın olduğunu bizzat gözlemlediğim Hüsnü Mahalli'den bir gazeteci olarak beklentim var.
Türk gazeteci Cüneyt Ünal, Suriye'de tutuklandı.
Tutuklanmakla kalmadı Suriye, eline silah verip terörist olduğunu itiraf ettirdiler Ünal'a.
Belli ki, zorla, dayakla.
Hüsnü'cüm.
Son derece yakın olduğun Esad'la devreye girip Cüneyt Ünal'ın bir terörist olmadığını, gazetecilik yapmak için Suriye'ye giden, ekmek parası peşinde bir genç olduğunu anlatman lazım.
Suriye'de hak ve hukuk olduğunu söylüyorsun.
Göstersinler bakalım o hukuku.

Her futbolcu bir gün gider

BİR futbol takımı, bir futbolcudan ibaret değildir.
Futbolcular gelip geçer. Futbol takımları, o takımların sahibi kulüpler kalır.
Kimler gelip kimler geçmiştir yüz yıllık kulüplerimizden.
Ne Metin Oktay'lar, ne Lefter'ler, ne Baba Hakkı'lar...
Futbolcular zirvedeyken kraldır.
Sonra yavaş yavaş gözden düşerler.
Sonunda da kulüpten öyle veya böyle ayrılırlar.
Alex de her futbolcu gibi yaşı ilerledikçe ayrılığı tadacaktır.
Bir gün Alex de Fenerbahçe'den kopacaktır.
Futbolunun yanı sıra beyefendiliğiyle, entelektüel tavrıyla iz bırakacak ama mutlaka ayrılacaktır.
Üstelik de rakiplerinin bile saygısını ve sevgisini kazanmış bir halde.
Kulüp yönetimlerine ve teknik direktörlere düşen ise bu ayrılığı, o futbolcunun hizmetlerine, büyüklüğüne ve camiaya katkısına yakışacak bir biçimde organize etmek, ne futbolcuyu, ne de kulübü zor duruma düşürmeden yapmaktır.
Aykut Kocaman ne yazık ki bunu "Alex'e ve kendine yakışır" biçimde yapmayı becerememiştir.
Aziz Yıldırım'ın anonsu ise Aykut Kocaman'ın tavrının üzerine tüy dikmiştir.
Bu durumu düzeltmek ise yine Alex'e kalmıştır.

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Sevginin dağa taşa değil kalbe yazıldığı zaman değerli olduğunu anladığımız zaman.

Habertürk-Fatih Altaylı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder