22 Ağustos 2012 Çarşamba

İlber Ortaylı - Tarihi şekillendiren iki adam


Tarihi şekillendiren iki adam

Avrupa tarihini biçimlendiren iki olay tam 215 yıl arayla 2 Nisan’da meydana geldi. Önce Justinyen tahta çıktı, iki asır sonra Şarlman dünyaya geldi
 
Önce; 527 yılının 2 Nisan’ında Doğu Roma tahtındaki Makedonyalı Justin’in yeğeni Justinyen, Roma imparatoru olarak taç giydi. Ve her yönüyle gerçekten Roma imparatoruydu. Hayatı Konstantin’in başkentini istilaya yeltenen kavimleri sindirmekle geçti. 1000 sene boyu insanlığı büyüleyecek en büyük yapı Ayasofya onun zamanında ortaya çıktı. Türkiye bu eserin 1500’üncü yılını kutlamak için şimdiden faaliyete geçmelidir. Aksi takdirde başkaları bizim hoşlanmayacağımız çiğ haykırışlarla bu kutlamayı yaparlar.
Justinyen, Roma hukuk düşüncesinin ürünlerini emirname ve kararları bir arada topladı, asıl önemlisi o hukukun zihniyetini ve temel prensiplerini ortaya koyduğu eseri (“Institutiones”) zamanın büyük hukukçularına hazırlattı. Yunancayı ve Yunan felsefesini sevmedi. Latinceci idi, o dili severdi ve Yunancaya zorunluluk halinde başvururdu. Roma’nın kopan batı yarısının barbar kavimlerden temizlenmesi için Belizarius başta, komutanlarına başarılı seferler tertip ettirdi. İspanya, kuzey Afrika ve İtalya’da geniş eyaletler (ekzarhlıklar)
ele geçirerek eski klasik imparatorluğu bir ölçüde diriltti. Bugün insanlar İtalya’nın kuzeyi sayılacak bölgede Ravenna’da




St. Vitale kilisesinde Justinyen’ın Theodora’nın ve imparatorluk erkânının mozaik portrelerini hayranlıkla seyrediyorlar.
Kendisinden sonra doğuda ve batıda birleşen imparatorluk aynı ihtişamı sürdüremedi, erimeye başladı, hatta mimarisi dahi eski teknik ve üslubu koruyamadı. Şarlman herkesi etkileyen bir hükümdardı
215 yıl sonra, 742’de modern Batı Avrupa’yı yaratacak olan Karolenj hanedanından Karl doğdu; babası ve kardeşinin ölümünden sonra bugünkü Fransa ve Belçika toprakları onun hükmüne kaldı. Hıristiyanlığı yayacak fetihlerini doğu Avrupa’da Saksonya, Polonya ve Bohemya’ya kadar götürdü. İtalya’ya girdi. Kuzey İtalya’nın yani Lombardia’nın demir krallık tacını Frank tacı ile birlikte başına geçirdi. 800 yılında ise Roma’da Papa ona imparatorluk tacını giydirdi, artık unvanıyla Büyük Karl’dı.
Justinyen’in etki ve yetki ile temsil ettiği son Romalılığın yanında o zamanki kırsal Avrupa’da bir Romalılık daha ortaya çıkmıştı. Bu devletin yapısı, toplum sistemi hatta kilisesi Hıristiyanlığın içinde biçimlendiği o eski Roma’yı temsil edecek bir yapı değildi. Ama modern Avrupa’yı bu kırsal imparatorluk şekillendirecektir.
Şarlman boyuyla posuyla, sesiyle, zamanının köylülerini ve az sayıdaki şehirlilerini, okuma yazma bile bilmeyen baronlarını imparator olarak etkileyecek bir görünümdeydi. İmparatorun kendisi de doğru dürüst okur yazar değildi. Helen dünyasının ve kültürünün devam ettiği Doğu Roma’nın aksine Avrupa’nın bu kısmına klasik Helenizm daha uzun zaman uğramayacaktır. İmparatorun bugünkü Aachen (Aix la Chapelle) yani başkentindeki büyük katedralde Bizans imparatorlarının Ayasofya’daki localarını andıran bir tahtı vardı. Doğudaki imparatorlukla tek benzerlik buydu; o imparatorluk locası dahi papalarla imparatorlar arasındaki kavgadan sonra katedrallerde görünmez oldu.
Yalnız bir nokta çok önemlidir. İmparatorun bile iktidarının sınırlı olduğu bu dünyada yönetenlerin arasında bir hiyerarşi teşekkül etti, kilise ile devlet arasında otorite alanları tespit edildi. Roma’nın kontratlara (yani akitlere) dayalı hukuk düzeni bu fakir
ve iptidai dünyada doğudaki parlak imparatorluktan çok daha uygun bir gelişme ortamı bulmuştu. Daha önce Şarlman,
Martel Poitiers’de İspanya Endülüs
Araplarını durdurdu.
O zaman birisine söyleseniz “Saçmalama kahin” diye terslenirdiniz ama modern dünyayı doğuran alan da Pirenelerin kuzeyindeki Avrupa kuzey İtalya, Balkanların ve Vistula nehrinin batısı oldu. Bu 215 senenin içinde doğuda bugünkü dünyanın en önemli bir parçası İslamiyet’te ani bir serpilme ve yayılma gösterdi. Açıkçası halen yeni bulgular ve yeni yorumlarla en çok araştırmamız ve öğrenmemiz düşünmemiz gereken,
500 ila 800 arasındaki bu üç yüz senedir.
Malta’nın önemi nedir?
Bu yıl NATO eğitim verdiği üye ülkelerin subaylarına Malta Adası’nda askeri tarih anlatacak. Alan Malta olunca iki olay öne çıkıyor: Birisi 1565 mayısında Turgut Reis’in başlattığı Malta kuşatması ki, aynı yılın eylül sonunda başarısızlıkla sonuçlandı. Diğeri İkinci Dünya Savaşı’nda Alman- İtalyan kuşatması, o da başarısız. Ama Malta’nın tarihindeki en önemli olay ve Avrupa’yı da harekete geçiren birincisidir; o günden beri küçük Malta, tıpkı Avusturyalıların Viyana kuşatması gibi, Hıristiyanlığı kurtaran ada olarak bu olayı kutlar.
Su dahil tanrının nimetlerinin çok sınırlı bulunduğu Malta başlıca üç adadan oluşuyor. Adayı yöneten şövalyeler muhtelif Avrupa milletlerinden, Malta şövalyeliği hâlâ devam eden bir anane. Artık Roma’ya bağlı, UNESCO misali milletlerarası bir hayır kuruluşu gibi çalışıyor. Diplomatik ilişkileri var. Haçlı seferleri sırasında hacıları korumak için kurulan bu tarikat kısa zamanda askeri bir kuvvet ve korsanlık örgütüne dönüştü. Kudüsten atılınca Kıbrıs’a, daha doğrusu Bodrum ve Rodos’a yerleştiler. Türk imparatorluğu oraları ele geçirince Malta’ya sığındılar. Napolyon onları Malta’dan da attı. İdare ettikleri halk ise Avrupalı sayılmaz; Fenike dilini konuşan son kavim ama iki grup mükemmel kaynaştılar. Bu Katolik deniz devleti ve halk 1800 yılından beri İngilizlerle de iyi kaynaştı. 1964’te müstakil olmasına rağmen -dil başta- Britanya’nın izlerini hâlâ taşıyor.
Malta kuşatması II. Cihan Harbi’nde adayı işgal edemeyen İtalyan ve Alman kuvvetlerine karşı yapılan savunma ile eş tutuluyor. O barok tekniğe dayalı savunma duvarları, kayalıklar üzerindeki körfezler, girift yapılar ve korkunç yaz sıcağı nedeniyle kuşatma başarısızlıkla sonuçlansa bile aslında Osmanlı yayılması ve askeri gücünün Avrupa’yı niçin etkilediğini gösteriyor. Bugün dahi ada susuzluk çeker ve de yiyecek elde etmek kolay değil. Ama o küçük ada da Akdeniz hâkimiyeti için önemli bir noktadır. Nitekim Osmanlı deniz gücünün Malta ve Sicilya’yı ele geçirememesi, Akdeniz’in tümünde egemenlik kurmasını imkansız kıldı.

Milliyet-İlber Ortaylı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder