A. Turan Alkan | |||
Otur Kaya, sıfır! |
-Sevgili öğrencilerim, şimdi lütfen kâğıdı kalemi bırakın; kitapları masanın gözüne koyun, arka ya yaslanıp soruyu dikkatle dinledikten sonra cevabı bulmaya çalışın. Soru basit, Mimar Sinan nasıl bir mimardır?
-Yahu adı üstünde hocam, Mimar Sinan! Mimarlar âleminin pâdişahı,
üstad, nâmı dünyayı tutmuş bir adam. Elbette büyük bir mimar, hatta
muhteşem!
-Aferin Kaya, doğru cevap verdin. Bir basit soru daha geliyor; bilirsen seni haftanın en başarılı öğrencisi ilan edeceğim; soru şu: Mimar Sinan, niçin büyük bir mimardır, senin tâbirle niçin muhteşem?
-...!
-İyi de öğretmenim, ben mimar değilim, sanat tarihçisi hiç değilim; Mimar Sinan'ın büyük mimar olduğunu her yerde duyduk, öğrendik ama niçin büyük olduğunu ben bilemem.
-Kim bilir?
-Ne bileyim, işin uzmanları vardır, onlar bilir herhalde?
-Otur Kaya, sıfır!
-Ama haksızlık yapıyorsunuz öğretmenim, bir soru daha sorun bari?
-Peki Kaya; bana Mimar Sinan'dan başka iki mimar adı daha söyleyebilir misin?
-Eski mi, yeni mi?
-Fark etmez, söyle kâfi!
-Birisi halamın büyük oğlu Necdet Abi var, o; öteki...
-Yabancı mimar da olabilir Kaya, biliyorsan söyleyebilirsin...
-Biliyorum aslında, dilimin ucunda ama gelmiyor işte, öğretmenim Necdet Abi'ye telefon etme hakkımı kullanabilir miyim?
-...?
-O zaman bir soru daha isterim öğretmenim, arkadaşlarıma rezil oldum, ama kolay bir şey olsun bu defa...
-Peki Kaya, hangi konudan sormamı istersin?
-Müzik olsun öğretmenim; öğünmek gibi olmasın ama müziğim iyidir.
-Pekâlâ, bana sözsüz eser besteleyen üç Türk bestecisinin adını söyle?
- Iııı, dilimin ucunda, dilimin ucunda...
-Geçiyorum; bana bir müzikolog adı söyle öyleyse...
-Müzikolog?
-Yani müzik bilimiyle uğraşan...
-Poptan, arabeskten, hatta rock'tan soru yok mu öğretmenim?
-Sevgili öğrenciler, elbette sizler cahil değilsiniz; çok şey biliyorsunuz, genel kültürünüz fevkalade. Benim sorularım ise kabul ediyorum, sizin tâbirinizle biraz "Kazık" cinsinden. İtiraf etmeliyim ki, bu soruları biraz sizleri kızdırmak, biraz tahrik etmek için tertipledim. Genel kültür dediğimiz şey, Mimar Sinan'ı tanımak, birkaç ünlü eserini sayıp bilmekle ilgilidir ama genel mânâda kültür, özellikle millî kültür, yâni bizim hayat tarzımız ve hayat tarzımızın tarihi köklerine dair önemli bilgilerdir. Biz bu bilgileri tekrarlamak değil, anlamak ve mukayese edebilmekle milli kültürümüzü tanımış, ona vâkıf olmuş sayılırız.
-Meselâ öğretmenim, bir misâl gösterebilir misiniz?
-Tabii Kaya, söyleyim...
-Ama öğretmenim benim adım Kaya değil ki, Neş'e!
-Olsun evlâdım. Kaya benim için bir genel isim, hepimiziz; o bizim ortalamamızı teşkil ettiği için tercih ediyorum. Misâl istemiştin Kaya, söyleyim: Eski yazımızı bilirsiniz değil mi? Genel kültür, eski yazımızı Çin ikonografisinden, İbrânî, Kiril yazısından ayırabilmektir. Milli kültür ise eski yazımızın harflerini olsun, "Elifi mertekten ayıracak kertede" tanımaktır; daha güzeli okumak, çok daha güzeli ise en azından nesihle sülüsü olmasa bile, nesihle tâliki birbirinden ayırd edebilmektir. Bu kadarcığı bilebilmek için hat dersi almak da gerekmez üstelik. Ha, bu arada dilimizi de bileceksiniz sevgili öğrenciler, dilimiz...
-Ama dilimizi biliyoruz zaten öğretmenim, daha nasıl?..
-Aferin Kaya, güzel soru; o halde, okullarda o kadar üstünde durulduğu, neredeyse her sene işlendiği halde Gençliğe Hitabe'nin, İstiklâl marşının bütün kelimelerini sözlüksüz bilebilir misiniz? Yahya Kemâl'in bir şiirini tamamen anlayabilirim diyebilir misiniz? Dili bilmekten murad olunan, dilin imkânlarını bilmektir sevgili Kaya, okullarda verilen kadarı, gündelik hayatta işimizi görür ama bizi kültürümüz hakkında derinleştiremez. Gündelik Türkçe ile klasiklerimizi okuyup anlayamayız. Cevdet Paşa'ya, Âkif'e, Evliya Çelebi'ye, hattâ Süleyman Çelebi'ye bile bu kadarcık Türkçe ile dokunamayız. Düşünebiliyor musunuz, böyle imkânlı bir dil bilgisi ve görgüsü ile önünüze açılabilecek hazineleri?
-Öğretmiyorlar ki öğretmenim ama...
-Yeter Kaya, kabahati başkalarında aramayı bırak; bahsettiğim şeyler, hepinizin tek başına yapabileceği çalışmalar gerektirir; sadece sebat, birazcık sabır...
-Öğretmenim, kızmazsanız ben de size bir soru sorabilir miyim?
-Elbette Kaya, sor bakalım?
-Öğretmenim, diyelim ki dediklerinizi yaptık, kültürlü, kendi kültürünü ihmâl etmeden genel kültürü de edinmiş biri olduk. Ne işe yarar kültür, bunca gereksiz bilgi?
-Güzel bir sual Kaya; buna rağmen sana üzülerek bir sıfır daha vermek zorundayım; çünkü sevgili öğrenciler, kültür dediğimiz şey, beynimizin hacmini genişletmek, onu bir eve benzetmek ne kadar doğruysa, o eve yeni odalar, yeni pencereler, havalandırma kanalları açmak, hatta elektrik tesisatı bağlatmak demektir. Bu, evet, Kaya'nın işine yaramayabilir... Nohut oda, baklacık sofa küçücük minicik bir ev bana yeter diyebilir, değil mi Kaya?
-Ama öğretmenim, haksızlık ediyorsunuz!
-Bu defa doğru söyledin Kaya; biraz haksızlık ettim ama ümid ederim ki bu dersi ara-sıra olsun hatırlar, bildiklerini artırır, çok bilinen şeylerin öteki yüzlerini de tanırsın. En lüzumsuz sandığın bilgi, günün birinde çok değerli bir mukayese yapmana yardım edebilir. Böylece iç dünyanı genişletir ve renklendirirsin. Değmez mi?
-Değer elbette öğretmenim ama bize Mimar Sinan'ın niçin büyük olduğunu anlatmadınız bu arada.
-Yer kalmadı evlâdım; nasipse, bir dahaki haftaya inşallah!
-Aferin Kaya, doğru cevap verdin. Bir basit soru daha geliyor; bilirsen seni haftanın en başarılı öğrencisi ilan edeceğim; soru şu: Mimar Sinan, niçin büyük bir mimardır, senin tâbirle niçin muhteşem?
-...!
-İyi de öğretmenim, ben mimar değilim, sanat tarihçisi hiç değilim; Mimar Sinan'ın büyük mimar olduğunu her yerde duyduk, öğrendik ama niçin büyük olduğunu ben bilemem.
-Kim bilir?
-Ne bileyim, işin uzmanları vardır, onlar bilir herhalde?
-Otur Kaya, sıfır!
-Ama haksızlık yapıyorsunuz öğretmenim, bir soru daha sorun bari?
-Peki Kaya; bana Mimar Sinan'dan başka iki mimar adı daha söyleyebilir misin?
-Eski mi, yeni mi?
-Fark etmez, söyle kâfi!
-Birisi halamın büyük oğlu Necdet Abi var, o; öteki...
-Yabancı mimar da olabilir Kaya, biliyorsan söyleyebilirsin...
-Biliyorum aslında, dilimin ucunda ama gelmiyor işte, öğretmenim Necdet Abi'ye telefon etme hakkımı kullanabilir miyim?
-...?
-O zaman bir soru daha isterim öğretmenim, arkadaşlarıma rezil oldum, ama kolay bir şey olsun bu defa...
-Peki Kaya, hangi konudan sormamı istersin?
-Müzik olsun öğretmenim; öğünmek gibi olmasın ama müziğim iyidir.
-Pekâlâ, bana sözsüz eser besteleyen üç Türk bestecisinin adını söyle?
- Iııı, dilimin ucunda, dilimin ucunda...
-Geçiyorum; bana bir müzikolog adı söyle öyleyse...
-Müzikolog?
-Yani müzik bilimiyle uğraşan...
-Poptan, arabeskten, hatta rock'tan soru yok mu öğretmenim?
-Sevgili öğrenciler, elbette sizler cahil değilsiniz; çok şey biliyorsunuz, genel kültürünüz fevkalade. Benim sorularım ise kabul ediyorum, sizin tâbirinizle biraz "Kazık" cinsinden. İtiraf etmeliyim ki, bu soruları biraz sizleri kızdırmak, biraz tahrik etmek için tertipledim. Genel kültür dediğimiz şey, Mimar Sinan'ı tanımak, birkaç ünlü eserini sayıp bilmekle ilgilidir ama genel mânâda kültür, özellikle millî kültür, yâni bizim hayat tarzımız ve hayat tarzımızın tarihi köklerine dair önemli bilgilerdir. Biz bu bilgileri tekrarlamak değil, anlamak ve mukayese edebilmekle milli kültürümüzü tanımış, ona vâkıf olmuş sayılırız.
-Meselâ öğretmenim, bir misâl gösterebilir misiniz?
-Tabii Kaya, söyleyim...
-Ama öğretmenim benim adım Kaya değil ki, Neş'e!
-Olsun evlâdım. Kaya benim için bir genel isim, hepimiziz; o bizim ortalamamızı teşkil ettiği için tercih ediyorum. Misâl istemiştin Kaya, söyleyim: Eski yazımızı bilirsiniz değil mi? Genel kültür, eski yazımızı Çin ikonografisinden, İbrânî, Kiril yazısından ayırabilmektir. Milli kültür ise eski yazımızın harflerini olsun, "Elifi mertekten ayıracak kertede" tanımaktır; daha güzeli okumak, çok daha güzeli ise en azından nesihle sülüsü olmasa bile, nesihle tâliki birbirinden ayırd edebilmektir. Bu kadarcığı bilebilmek için hat dersi almak da gerekmez üstelik. Ha, bu arada dilimizi de bileceksiniz sevgili öğrenciler, dilimiz...
-Ama dilimizi biliyoruz zaten öğretmenim, daha nasıl?..
-Aferin Kaya, güzel soru; o halde, okullarda o kadar üstünde durulduğu, neredeyse her sene işlendiği halde Gençliğe Hitabe'nin, İstiklâl marşının bütün kelimelerini sözlüksüz bilebilir misiniz? Yahya Kemâl'in bir şiirini tamamen anlayabilirim diyebilir misiniz? Dili bilmekten murad olunan, dilin imkânlarını bilmektir sevgili Kaya, okullarda verilen kadarı, gündelik hayatta işimizi görür ama bizi kültürümüz hakkında derinleştiremez. Gündelik Türkçe ile klasiklerimizi okuyup anlayamayız. Cevdet Paşa'ya, Âkif'e, Evliya Çelebi'ye, hattâ Süleyman Çelebi'ye bile bu kadarcık Türkçe ile dokunamayız. Düşünebiliyor musunuz, böyle imkânlı bir dil bilgisi ve görgüsü ile önünüze açılabilecek hazineleri?
-Öğretmiyorlar ki öğretmenim ama...
-Yeter Kaya, kabahati başkalarında aramayı bırak; bahsettiğim şeyler, hepinizin tek başına yapabileceği çalışmalar gerektirir; sadece sebat, birazcık sabır...
-Öğretmenim, kızmazsanız ben de size bir soru sorabilir miyim?
-Elbette Kaya, sor bakalım?
-Öğretmenim, diyelim ki dediklerinizi yaptık, kültürlü, kendi kültürünü ihmâl etmeden genel kültürü de edinmiş biri olduk. Ne işe yarar kültür, bunca gereksiz bilgi?
-Güzel bir sual Kaya; buna rağmen sana üzülerek bir sıfır daha vermek zorundayım; çünkü sevgili öğrenciler, kültür dediğimiz şey, beynimizin hacmini genişletmek, onu bir eve benzetmek ne kadar doğruysa, o eve yeni odalar, yeni pencereler, havalandırma kanalları açmak, hatta elektrik tesisatı bağlatmak demektir. Bu, evet, Kaya'nın işine yaramayabilir... Nohut oda, baklacık sofa küçücük minicik bir ev bana yeter diyebilir, değil mi Kaya?
-Ama öğretmenim, haksızlık ediyorsunuz!
-Bu defa doğru söyledin Kaya; biraz haksızlık ettim ama ümid ederim ki bu dersi ara-sıra olsun hatırlar, bildiklerini artırır, çok bilinen şeylerin öteki yüzlerini de tanırsın. En lüzumsuz sandığın bilgi, günün birinde çok değerli bir mukayese yapmana yardım edebilir. Böylece iç dünyanı genişletir ve renklendirirsin. Değmez mi?
-Değer elbette öğretmenim ama bize Mimar Sinan'ın niçin büyük olduğunu anlatmadınız bu arada.
-Yer kalmadı evlâdım; nasipse, bir dahaki haftaya inşallah!
A. Turan Alkan - Zaman
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder