24 Ağustos 2012 Cuma

Yılmaz Özdil - Ay şekerim gına geldi oku oku hep şehit haberi... (Sıkılanlara kitap önerisi)

Ay şekerim gına geldi oku oku hep şehit haberi... (Sıkılanlara kitap önerisi)

Nehir, acelesiz akıyordu. Suyun yüzeyi, rengarenk ördeklerle kaplanmıştı. Babamın yıllar önce avlanmam için yaptırdığı tekli kırma tüfeği, biraz da nostalji için istemiştim, o da göndermişti. Tek fişek almıştım yanıma... Amacım av değildi. Cansız hedef seçip, gelişigüzel ateş edecektim aslında... Ama, ördek sürüsünün cazibesine kapılmamak elde değildi.

*
Çalıları siper ederek, sürünmeye başladım. Ki, ördeklerin melodileri kesildi. Varlığımı hissetmişlerdi. Yüzlerce kanadın suya çarpma sesi, telaşlarını anlatan tiz ötüşleri, gökyüzünü çınlattı. Yattığım yerden, havaya dikey olarak yükselen ördekleri görüyordum.
*
Yapacak bir şey yoktu. Kalktım, yürüdüm. Kaçan sürü için hayıflanıyordum. Birden, kanat uğultuları duydum. İki dev kuş, geldi, önümdeki adacığa gürültüyle kondu. İki angut’tu. Ayaktayım, tüfek elimde, bana baktılar... Avcı burunlarının dibindeydi ve umurlarında değildi. Rahat, huzurlu, kaygısız... Tüfeği doğrulttum, kısa mesafeden, nişan bile almaya gerek duymadan, tetiği çektim. Patlamasıyla, angutun gövdesinden hışırtı gelmesi bir oldu.

*
Kıllarını bile kıpırdatmadılar!
*
Ne saçmaları yiyen ne de öbür angut tepki verdi. Bana mısın demiyorlardı. Elde tüfek, kalakaldım. Bu da nerden çıktı der gibi, şöyle bir baktılar bana, sonra diğer tarafa döndüler yüzlerini... Kafaları da gövdeleri gibi kalındı anlaşılan. Öylece izledim. Bir süre sonra, kendilerini taciz etmeye çalışan omurgalı başka cinsler olduğunu, her ne kadar angut da olsalar, anladılar. Ve istemeye istemeye, iri gövdelerini kaldırıp, gözden kayboldular.
*
Bana ait değil bu satırlar...
*
Hani, Başbakanımızın “seviyesiz” dediği, efsane komutan Osman Pamukoğlu var ya... Onun “Angut” isimli kitabından.
*
Peki, günlük hayatımızda çokça rastladığımız, algılama “seviyesi” düşük, vurdumduymaz, ahmak ahmak gezerken yavrularını kaybeden, angut’lar mı var bu kitapta sadece? Hayır...
*
Rüzgâr nereden eserse oraya savrulan, tık o yana, tık bu yana, havaya göre döne döne uçan “sümsük” de var; dalkavuk, yalaka karakterli “kuyruksallayan” da... Bulgur, mercimek ambarlarından kolay yollu, zahmetsiz beslenen, semiren, ürkek ve aciz olduğu için yırtıcılarla iyi geçinen “Amerikan balabanı” da anlatılıyor; taklitçi, yaygaracı “Arap bülbülü” de.
*
Tehlikeyi görmezden gelip, savuşturmak için kafasını kuma gömen devekuşu’nun ruh ikizi, kovuk gagalayan, karnını yağmacılıkla doyuran, gözü doymayan “Avrupa ötleğeni” de var; korktuğu için kaçan, kaçtığı için korkan “şakrakçı” da... Köşe bucak saklanarak yaşayan, bana ne birader, neme lazım’cı “bağırtlak”; etrafına keder ve karamsarlık yayarak, öbür kuşların heyecanını yok eden, böyle gelmiş böyle gider’ci “kukumav”; bozuk plak gibi, ha bire, başkalarından duyduğunu tekrar eden “mukallit”, hepsi bir arada.
*
Bu yaşıma geldim, “tabiatımızı” bu kadar iyi anlatan kitap okumadım... Çevre’mizde coğrafyamızda olan biteni, neden’ini, niçin’ini öğrenmek isteyenlere, tavsiye ederim.
*
Ancak, maalesef bulabilirseniz alırsınız. Çünkü, angut’lar darılmasın diye, kitabı da yazarı gibi, ne televizyonda gösteriliyor, ne gazetelerde yazılıyor, ne de kitapçı raflarına konuyor.
*
Angut’u arayıp bulamazsanız...
Başbakanımızın yazdığı “Küresel Barış Vizyonu”nu tavsiye ederim.
Yılmaz Özdil - Hürriyet

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder