Mümtaz'er Türköne
"Şemdinli kalkışması" ve Hüseyin Aygün'ün kaçırılması, PKK'nın "paralel devlet"ine meşruiyet aradığı eylemlerdi. İkisi de fiyasko ile sonuçlandı. Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile PKK'nın bu devlete alternatif olarak geliştirdiği "fiili hakimiyet" arasında gerçek karşılaşmalar bu eylemlerde somutlaştı. Ve izleyen bütün taraflara bir karşılaştırma imkânı sundu.
Hüseyin Aygün, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin bir temsilcisi. Bu söylediğim, tartışma götürmez bir anayasal statü. Devletin ayırt edici vasfı olan egemenliğin içinde mevcut bulunan yasama erkini kullanan bir parlamenter. Kaçırılması (alıkonulması) sırasında PKK'nın kullandığı jargon, baştan aşağı bir devletin başka bir devlet mensubuna karşı kullanabileceği türden vurgular taşıyordu. "Devlet olma iddiası", herkesin ileri sürebileceği bir iddia; ta ki içini doldurana kadar. Bir eski İngiliz ordu mensubunun Okyanus'ta 500 metrekarelik bir petrol platformunda kurduğu "Sealand" isimli bir devlet var. Bu devletin bir bayrağı, resmi parası ve tek kişiden meydana gelen bir nüfusu da var. Uluslararası sularda yer aldığı ve hiçbir devletin toprağına tecavüz etmediği için yaşamaya devam ediyor. Demek ki devlet iddiasında olmak önemli değil; önemli olan bu iddianın içini doldurmak. PKK, Aygün'ün kaçırılması ve serbest bırakılması boyunca bu iddianın içini doldurabildi mi?
Bu sorunun cevabı, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kendi meşruiyetini test etme imkânı verdiği için, sadece PKK'nın iddiasının karşılığı ile sınırlı değil. Hüseyin Aygün, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin bir temsilcisi olarak Tunceli'de çok önemli bir üstünlüğe sahip. O Tunceli halkını temsil ediyor. Devlet içindeki yetkisini Tunceli halkı adına kullanıyor. PKK'yı Hüseyin Aygün'e karşı saygılı davranmaya ve sonunda serbest bırakmaya zorlayan arkasındaki bu halk desteği değil miydi? Demek ki, Türkiye Cumhuriyeti devleti halkın rızasından aldığı meşruiyet ile PKK'ya galebe çalmış oldu.
Şaşırtıcı gelebilir ama devletin temsilcisi olma vasfı BDP'li milletvekillerinde de var. BDP'li vekiller her ne kadar PKK'nın icazeti ile seçilmiş olsalar da, onların sahip oldukları sıfat devletin anayasal düzeninin onlara kazandırdığı bir sıfat. Hüseyin Aygün yerine PKK'dan gelen talimatlara uymayan bir BDP milletvekili de kaçırılmış olabilirdi. Bu durumda da PKK'nın fiili hakimiyeti ile Türkiye Cumhuriyeti devleti karşı karşıya gelmiş olacaktı.
Aygün'ün kaçırılmasında PKK, kendi gücünün meşruiyetine kimseyi ikna edemedi. Bu kaçırma eylemi ile fiilî hiçbir sonuç elde edememiş olması, bu meşruiyet boşluğunun sonucu.
Şemdinli kalkışması PKK'nın paralel devleti için çok kritik ve iddialı bir eylemdi. PKK, silahla desteklenen fiili hakimiyeti, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin hükümranlık yetkisi kullandığı topraklarda kurarak bir devlet olma iddiasını kanıtlamış olacaktı. Şaşırtıcı bir şekilde bu fiili duruma Devlet'in güvenlik güçlerinden önce Şemdinli halkı gerekli desteği vermeyerek engel oldu. Şemdinli eylemi, bir balık misali eylemciler halk denizi içinde kaybolamadığı için başarıya ulaşamadı.
PKK bir terör örgütü. Bir terör örgütünün sıkı bir organizasyon, lojistik yeterli destek ve küçük bir grup ile eylemler yaparak kendisinden söz ettirmesi zor değil. Döktüğü kan ve yol açtığı huzursuzluk nispetinde bu örgütün ağırlığı elbette olacaktır. Ancak devlet olmak çok farklı bir durum. Devlet olmak için hukuk tesis etmek gerekir. Hukuk ise silahla ve terörle tesis edilmez. PKK'nın KCK isimli paralel devlet yapılanmasının, Güneydoğu'da fiili hakimiyet sağladığı bölgelerde nasıl adalet tevzi ettiğini biliyor musunuz? Şemdinli fiyaskosu, bu fiili uygulamanın başarısızlığı değil mi?
Bu tablo, Türkiye'nin birliğini ve devletin meşruiyetini sağlayan gücün ne olduğunu da gösteriyor. Devlet hukukla ayakta duruyor ve hukukla kendisine savaş açanların üstesinden geliyor. Şemdinli'de devlet adına Umut Kitabevi'ne bomba koyan "iyi çocuklar"ın sözü geçseydi, PKK'nın günlerce süren kalkışması fiyasko ile sonuçlanır mıydı? Türkiye Cumhuriyeti'nin Başbakanı Dersimlilerden özür dilememiş ve devletin meşruiyetini o bölgede yeniden tesis etmiş olmasaydı Aygün'ün kaçırılması böylesine anlamsız neticelenebilir miydi?
Devlet olmak için hukuk lazım. Paralel devlet kurmak için daha fazlası.
m.turkone@zaman.com.tr
http://twitter.com/Mumtazer
16 Ağustos 2012, Perşembe
http://twitter.com/Mumtazer
16 Ağustos 2012, Perşembe
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder