Mast’er
Aslında... Her şey “Teksas”ta başladı.
Türkiye’nin Büyük Ortadoğu Projesi eş başkanı olduğunu öğrendiğimiz günlerde, 2004’te... Irak’ta öldürülen Amerikalı er Casey’nin annesi Cindy Sheehan, tek başına gitti, oğlumun katili sensin diye bağırarak, başkan buş’un “Teksas”taki çiftliğinin kapısına çadır kurdu.
Öbür anneler, bana ne demedi, çadırı kapan koştu. “Teksas”taki çiftlik çadırkent’e döndü. E orası, burası değil tabii, dağılın lan diyerek biber gazı sıkamadılar. Tiviler canlı yayındaydı.
İyi de güzel ablacım, senin oğlunu zorla askere götürmediler ki, bedelini ödüyoruz, tıkır tıkır maaş almak için gitmedi mi, diye sordular... Şu hazin cevabı verdi: Oğlum üniversite okumak istiyordu. Üniversiteler çok pahalı, param yetmedi. Ordudan aldığı maaşı biriktirip, üniversiteye gidecekti.
Yani...
Askerlikten yırtmak için
üniversiteye değil, üniversiteye
gidebilmek için askere gitmişti!
Annenin bu feryadı, duymak
istemeyen kulaklarda bile çınladı. Bizim çocuklarımız niye bize ait olmayan savaşlarda ölüyor sorusu, gariban evlerin odalarından taştı, manşetlere çıktı.
Sembol olmuştu... Dünyayı dolaşıyor, Amerikan halkına anlattıklarını, herkese anlatıyordu. Türkiye’ye de geldi, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde konferans verdi... Biz hata yaptık, bize ait olmayan savaşlara girdik, ben bu hatanın bedelini her gün ödüyorum, umarım siz böyle bir hata yapmazsınız, devlete yönetici seçerken dikkat edin, dedi.
Amerikan kamuoyunu öylesine derinden etkiledi ki, Cumhuriyetçiler onun yüzünden kaybetti, Demokratlar onun sayesinde kazandı yorumları bile yapıldı. Oysa... İsveç’teki konferansında çıktı, şöyle dedi: Demokratlar bizi kullandı, Obama’yı bi umut olarak, bi hediye olarak sundular ama, buş’tan farkı yok, haydutlar sınıfı tarafından yönetilmeye devam ediyoruz!
Bitirici vuruştu... Obama, baktı ki
böyle olmuyor, kendi çocukları yerine, el alemin çocuklarının ölmesinin daha mantıklı olduğuna karar verdi. Güya Irak’tan çekildi ama, Büyük Ortadoğu Projesi’ni revize ederek, en başta biz,
el alemin çocuklarını ateşe sürdü.
“Teksas”ta başlayan macera neticesinde... Bize ait olmayan savaşa burnumuzu soktuğumuz için, kendi topraklarımızda girilmesi yasak kampların kurulduğu, eli silahlı köktendincilerin, ajanların cirit attığı... Bunun karşılığında, apo’çilerin yol kestiği, mebus kaçırdığı, ilçe bastığı, şehit üstüne şehit verdirdiği, bayrağımızı indirdiği, vahşi batının “Teksas”ına döndü ülke!
Ve, 25 şehitten Emrah...
Amerikalı er’le yaşıttı.
“Teksas” üniversitesinde...
Mast’er yapmıştı.
Uzun lafın kısası...
Bedel’ini ödeyip üniversiteye gidemeyen Amerikalı garibanlar ölmesin, Amerikalı analar ağlamasın diye... Kendi garibanlarının yanı sıra, bedelli’yi ödeme imkânı ve hakkı varken, vatan borcunu ödemeye giden kahraman evlatlarını da kurban vermeye başladı Türkiye.
Aslında... Her şey “Teksas”ta başladı.
Türkiye’nin Büyük Ortadoğu Projesi eş başkanı olduğunu öğrendiğimiz günlerde, 2004’te... Irak’ta öldürülen Amerikalı er Casey’nin annesi Cindy Sheehan, tek başına gitti, oğlumun katili sensin diye bağırarak, başkan buş’un “Teksas”taki çiftliğinin kapısına çadır kurdu.
Öbür anneler, bana ne demedi, çadırı kapan koştu. “Teksas”taki çiftlik çadırkent’e döndü. E orası, burası değil tabii, dağılın lan diyerek biber gazı sıkamadılar. Tiviler canlı yayındaydı.
İyi de güzel ablacım, senin oğlunu zorla askere götürmediler ki, bedelini ödüyoruz, tıkır tıkır maaş almak için gitmedi mi, diye sordular... Şu hazin cevabı verdi: Oğlum üniversite okumak istiyordu. Üniversiteler çok pahalı, param yetmedi. Ordudan aldığı maaşı biriktirip, üniversiteye gidecekti.
Yani...
Askerlikten yırtmak için
üniversiteye değil, üniversiteye
gidebilmek için askere gitmişti!
Annenin bu feryadı, duymak
istemeyen kulaklarda bile çınladı. Bizim çocuklarımız niye bize ait olmayan savaşlarda ölüyor sorusu, gariban evlerin odalarından taştı, manşetlere çıktı.
Sembol olmuştu... Dünyayı dolaşıyor, Amerikan halkına anlattıklarını, herkese anlatıyordu. Türkiye’ye de geldi, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde konferans verdi... Biz hata yaptık, bize ait olmayan savaşlara girdik, ben bu hatanın bedelini her gün ödüyorum, umarım siz böyle bir hata yapmazsınız, devlete yönetici seçerken dikkat edin, dedi.
Amerikan kamuoyunu öylesine derinden etkiledi ki, Cumhuriyetçiler onun yüzünden kaybetti, Demokratlar onun sayesinde kazandı yorumları bile yapıldı. Oysa... İsveç’teki konferansında çıktı, şöyle dedi: Demokratlar bizi kullandı, Obama’yı bi umut olarak, bi hediye olarak sundular ama, buş’tan farkı yok, haydutlar sınıfı tarafından yönetilmeye devam ediyoruz!
Bitirici vuruştu... Obama, baktı ki
böyle olmuyor, kendi çocukları yerine, el alemin çocuklarının ölmesinin daha mantıklı olduğuna karar verdi. Güya Irak’tan çekildi ama, Büyük Ortadoğu Projesi’ni revize ederek, en başta biz,
el alemin çocuklarını ateşe sürdü.
“Teksas”ta başlayan macera neticesinde... Bize ait olmayan savaşa burnumuzu soktuğumuz için, kendi topraklarımızda girilmesi yasak kampların kurulduğu, eli silahlı köktendincilerin, ajanların cirit attığı... Bunun karşılığında, apo’çilerin yol kestiği, mebus kaçırdığı, ilçe bastığı, şehit üstüne şehit verdirdiği, bayrağımızı indirdiği, vahşi batının “Teksas”ına döndü ülke!
Ve, 25 şehitten Emrah...
Amerikalı er’le yaşıttı.
“Teksas” üniversitesinde...
Mast’er yapmıştı.
Uzun lafın kısası...
Bedel’ini ödeyip üniversiteye gidemeyen Amerikalı garibanlar ölmesin, Amerikalı analar ağlamasın diye... Kendi garibanlarının yanı sıra, bedelli’yi ödeme imkânı ve hakkı varken, vatan borcunu ödemeye giden kahraman evlatlarını da kurban vermeye başladı Türkiye.
Yılmaz Özdil - Hürriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder