9 Eylül 2012 Pazar

Rasim Özdenören - Önyargılarından kurtulmak çok zor

Rasim Özdenören
rozdenoren@yenisafak.com.tr
09 Eylül 2012 Pazar
Önyargılarından kurtulmak çok zorTürkiye'nin siyaset arenası bidayetten itibaren kargaşadan beri kalmamıştır. Denge bir kez bozulunca onun yeniden iadesi zaman istiyor. İstikrar için beklemek ve beklemesini bilmek gerekiyor. Salınım ancak artan bir ivmeyle yavaşlayarak yeniden bir dengeye ve istikrara kavuşur.
İngiliz tarihçisi Arnold Toynbee'ye bakacak olursak, o, daha 1960'lı yıllarda Osmanlı devletinin parçalanmasının son bulmadığını söylüyordu. Hem de Ankara'da, hem de DTCF'nin konferans salonunda...
Toynbee'nin bahsettiği parçalanma süreci Osmanlı devletinin 19. yy. boyunca yaşadığı dramatik dış ilişkiler süreciyle bağlantılıydı. Aynı süreç boyunca bir de iç siyaset ilişkilerinde yaşanan dramatik değişiklikler vuku bulmuştur. Tanzimat, arkasından Birinci Meşrutiyet ve 93 Harbi (1877 Osmanlı-Rus harbi –ki kanımca Osmanlı'nın yıkılmasında en belirleyici faktör odur-), arkasından İkinci Meşrutiyet, İttihatçıların iktidarı, Birinci Dünya Savaşı ve arkasından başlayan Osmanlı'nın tasfiyesi savaşı ve nihayet Cumhuriyet...
Bütün bu kargaşa ortamından sulh ve sükûn içinde sıyrılmayı beklemek elbette imkân dâhilinde olamazdı. Cumhuriyet'ten günümüze gelen süreçte de geçen her 10 yıl kendi iç şartlarını taşıyan özelliklerle çalkantının farklı veçhelerini sergilemiştir.

Biz, Toynbee'nin sözünü tornistan ederek şöyle söyleyebiliriz: bu ülkenin istikrara kavuşma süreci henüz tamamlanmamıştır.
Bu ülke, İttihatçıların koyduğu yasalardan ve onların getirdiği şartlardan henüz tam manasıyla kurtulamamıştır. Aynı şekilde Yeniçeri Ocağı'nın lağvından sonra düzenli bir ordu kurulamamış; asker ihtiyacı 'Redif Teşkilatı' (yani yedek asker) uygulaması ile telafi edilmeye çalışılmıştır. O günün zorunluluğu, bu günün ilkesi haline getirilmiştir. Redif uygulaması (yedek askerle iş görme durumu) arızi bir tedbir iken; bu arızi ve istisnai uygulama kural haline getirilmiştir.
Oysa askerlik hizmetinin profesyonelce ifa edilmesi gerekir. Askerlik kadar hassasiyet isteyen bir ikinci meslek mevcut değildir; ölmeyi ve öldürmeyi sanat olarak icra eden biricik meslek odur. Hal böyleyken, bu mesleği amatörler marifetiyle yürütmeye çalışmak günün isterleriyle uygun düşmediği her gün yeni örneklerle bir daha kanıtlanıyor. Doğu'da ve Güneydoğu'da yaşanan olaylar; düşen uçaklar, helikopterler; zaman zaman vuku bulan mühimmat patlamaları bu cümledendir. Ve bu olaylar yalnızca kamuoyuna yansıyanlardır...
Bu günün siyaset ve sosyal yaşantısında gündemde olan hiçbir konu yoktur ki, 1908–1918 yılları arasında tartışılmamış olsun. Milliyetçilik de bunlardan biridir. Bu kavramlar sosyal bünyenin talebi olarak değil, fakat ideolojik olarak ve tepeden inmeci yöntemle ülke gündemine dâhil edildiğinden, hemencecik soysuzlaşmıştır. Milliyetçilik kısa zamanda ırkçılığa dönüşmüştür.
Aslında Türkiye bir zamanların zorunluluğu olarak ülke gündemine getirilmiş olan bu yanlış uygulamalarla ve kavramlarla hesaplaşmayı bekliyor. Halen onların bedeli ödeniyor.
Ne var ki, bu hesaplaşma kolay değil. Çünkü geçmişin yanlışları bu günün doğruları olarak insanların kafasında yer buluyor. O kavramları değiştirmek zorlu bir zihinsel dönüşüm sürecinden geçmeyi gerektiriyor.
Bu gün bütün meslekler profesyonelce icra edilirken askerlik mesleğinin tümüyle profesyonel olarak icrası istenildiğinde hemen 'vatan hizmeti' ezberciliği ile karşı çıkılıyor.
Tabularla uğraşmak, fincancı katırlarını ürkütmeden mesafe kat etmek zor. Ama bu zorluğun üstesinden gelmedikçe hâlihazırdaki zihinsel konforumuzla bir yere gidilmesi de uzak bir ihtimal olarak görünüyor.
Rasim Özdenören - Yeni Şafak

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder