Alevi acısı
CUMHURBAŞKANI Abdullah Gül’ün talimatıyla Devlet Denetleme Kurulu (DDK) Madımak olayını araştıracak.
Bu, adli bir araştırma olmayacak. DDK’nın böyle bir yetkisi olmadığı gibi,
2 Temmuz 1993’te meydana gelen faciayı ‘adli’ yönleriyle yeniden soruşturmanın ciddi hukuki zorlukları da vardır. Olaya daha geniş açıdan bakan Cumhurbaşkanı, kapsamlı bir araştırma talimatı verdi: “Olayın oluş şekli, amacı, sonuç ve tesirleri itibarıyla ve dönem içinde yaşanan diğer bazı olaylarla irtibatları itibarıyla bütünlük içinde” araştırma yapılacak.
Ulaşılacak yeni bilgi ve bulgular, en azından ağır ahlaki sorumlulukları kamuoyuna teşhir edecektir. Mümkünse hukuki mekanizma tekrar işleyecektir. Bazı komplo teorileri de sona erecektir. Hepsinden önemlisi, kapsamlı bir araştırma ile bu facianın Alevi yüreklerinde açtığı acıyı kamuoyunun bilgisine ve vicdanına sunmak olacaktır.
Öz yurdunda garipsin...
CUMHURBAŞKANI Gül, 26 Kasım’da Alevi ve Caferi ileri gelenleriyle birlikte Diyanet İşleri Başkanı’nı Çankaya’da ağırlayarak “muharrem iftarı” vermişti. Kalabalık bir iftar
değildi. Katılanların deyişiyle, “kalabalık olmadığı için adeta bir aile
sıcaklığı içinde” geçen bu iftarda
Gül de “aile sıcaklığı”yla konuştu:
“Bana öyle mektuplar geliyor ki, çok üzülüyorum. Bu kadar vatandaşımızın ıstırabını neden bugüne kadar dindiremedik diye...”
Gül, sohbette Necip Fazıl’ın Sakarya şiirindeki “öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya” bölümünü okudu. Necip Fazıl’ın bu dizeleri muhafazakâr milyonların ıstırabını yansıtır. Gül, aldığı mektuplardan ve yaptığı görüşmelerden Alevi ve Caferilerin de kendilerini “öz yurdunda garip, öz vatanında parya” hissettiklerini üzüntüyle gördüğünü söyledi. “Çözüm için atılan adımların geri gitmemesi gerektiğini ve geri gitmeyeceğini” de vurguladı.
Zamanı çoktan geldi
İFTARA katılmış olanlardan Gül’ün bu duygulu, yapıcı konuşmasını dinlediğimde 18. yüzyıldan Erzurumlu şair İsmail Noksani’nin beytini hatırladım:
Yezidler elinde müşkil halimiz
Münkir münafık ferş etti yolumuz.
Noksani’nin bana ıstırap veren bu beytini 1999’da yayınladığım Osmanlı’da ve İran’da Mezhep ve Devlet adlı kitabıma almıştım, o günden beri unutmam bunu.
Yavuz Selim’le Şah İsmail’in savaşına, itikat münazaralarına, tarih tartışmalarına burada girmenin anlamı yok. Bu acıyı, bu “garip... parya” hissetme ıstırabını gidermenin, yürekleri açmanın zamanı çoktan geldi.
Kalplerimizi açmak
ALEVİ Bektaşi Dernekleri Federasyonu’nu ben sert ve radikal bulurum; bu benim görüşüm. Basın haberlerine göre, bu Federasyon’un Başkanı Selahattin Özel, Çankaya iftarında Gül’e şunları söylemiş:
“Sizi gerginlikten uzak bir yaklaşım içinde görmekten memnuniyet duyuyoruz. İnanç sorunları, siyaset malzemesi yapılmamalı. Toplum gerilmemeli. Bu konudaki adımlar, özgürlükler çerçevesinde ele alınmalı ve bu çerçevede atılmalı.”
Bu sözlere aynen katılıyorum. Cumhurbaşkanı Gül’ün, hepimizin devletini temsilen, Alevi ve Caferi vatandaşlarımızda böyle sıcak duygular yaratan tavrı, “75 milyonu kucaklama”nın güzel bir örneğidir. Kimlik ve inanç sorunlarını çözmenin ilk şartı, önce kaplerde sıcak duygular yaratmaktır. Bu olmadan
sadece siyasi uygulamalarla çözemeyiz; çözülmüyor zaten.
Sık sık yazıyorum; 19. yüzyılda Balkan-lar’daki kanlı sosyopolitik depremler,
21. yüzyılda Ortadoğu’ya geldi. Evimizin başımıza yıkılmasını istemiyorsak, bizi ayıran iç sorunlarımızı çözerek evimizi dayanıklı hale getirmeliyiz. Önce kalplerde...
CUMHURBAŞKANI Abdullah Gül’ün talimatıyla Devlet Denetleme Kurulu (DDK) Madımak olayını araştıracak.
Bu, adli bir araştırma olmayacak. DDK’nın böyle bir yetkisi olmadığı gibi,
2 Temmuz 1993’te meydana gelen faciayı ‘adli’ yönleriyle yeniden soruşturmanın ciddi hukuki zorlukları da vardır. Olaya daha geniş açıdan bakan Cumhurbaşkanı, kapsamlı bir araştırma talimatı verdi: “Olayın oluş şekli, amacı, sonuç ve tesirleri itibarıyla ve dönem içinde yaşanan diğer bazı olaylarla irtibatları itibarıyla bütünlük içinde” araştırma yapılacak.
Ulaşılacak yeni bilgi ve bulgular, en azından ağır ahlaki sorumlulukları kamuoyuna teşhir edecektir. Mümkünse hukuki mekanizma tekrar işleyecektir. Bazı komplo teorileri de sona erecektir. Hepsinden önemlisi, kapsamlı bir araştırma ile bu facianın Alevi yüreklerinde açtığı acıyı kamuoyunun bilgisine ve vicdanına sunmak olacaktır.
Öz yurdunda garipsin...
CUMHURBAŞKANI Gül, 26 Kasım’da Alevi ve Caferi ileri gelenleriyle birlikte Diyanet İşleri Başkanı’nı Çankaya’da ağırlayarak “muharrem iftarı” vermişti. Kalabalık bir iftar
değildi. Katılanların deyişiyle, “kalabalık olmadığı için adeta bir aile
sıcaklığı içinde” geçen bu iftarda
Gül de “aile sıcaklığı”yla konuştu:
“Bana öyle mektuplar geliyor ki, çok üzülüyorum. Bu kadar vatandaşımızın ıstırabını neden bugüne kadar dindiremedik diye...”
Gül, sohbette Necip Fazıl’ın Sakarya şiirindeki “öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya” bölümünü okudu. Necip Fazıl’ın bu dizeleri muhafazakâr milyonların ıstırabını yansıtır. Gül, aldığı mektuplardan ve yaptığı görüşmelerden Alevi ve Caferilerin de kendilerini “öz yurdunda garip, öz vatanında parya” hissettiklerini üzüntüyle gördüğünü söyledi. “Çözüm için atılan adımların geri gitmemesi gerektiğini ve geri gitmeyeceğini” de vurguladı.
Zamanı çoktan geldi
İFTARA katılmış olanlardan Gül’ün bu duygulu, yapıcı konuşmasını dinlediğimde 18. yüzyıldan Erzurumlu şair İsmail Noksani’nin beytini hatırladım:
Yezidler elinde müşkil halimiz
Münkir münafık ferş etti yolumuz.
Noksani’nin bana ıstırap veren bu beytini 1999’da yayınladığım Osmanlı’da ve İran’da Mezhep ve Devlet adlı kitabıma almıştım, o günden beri unutmam bunu.
Yavuz Selim’le Şah İsmail’in savaşına, itikat münazaralarına, tarih tartışmalarına burada girmenin anlamı yok. Bu acıyı, bu “garip... parya” hissetme ıstırabını gidermenin, yürekleri açmanın zamanı çoktan geldi.
Kalplerimizi açmak
ALEVİ Bektaşi Dernekleri Federasyonu’nu ben sert ve radikal bulurum; bu benim görüşüm. Basın haberlerine göre, bu Federasyon’un Başkanı Selahattin Özel, Çankaya iftarında Gül’e şunları söylemiş:
“Sizi gerginlikten uzak bir yaklaşım içinde görmekten memnuniyet duyuyoruz. İnanç sorunları, siyaset malzemesi yapılmamalı. Toplum gerilmemeli. Bu konudaki adımlar, özgürlükler çerçevesinde ele alınmalı ve bu çerçevede atılmalı.”
Bu sözlere aynen katılıyorum. Cumhurbaşkanı Gül’ün, hepimizin devletini temsilen, Alevi ve Caferi vatandaşlarımızda böyle sıcak duygular yaratan tavrı, “75 milyonu kucaklama”nın güzel bir örneğidir. Kimlik ve inanç sorunlarını çözmenin ilk şartı, önce kaplerde sıcak duygular yaratmaktır. Bu olmadan
sadece siyasi uygulamalarla çözemeyiz; çözülmüyor zaten.
Sık sık yazıyorum; 19. yüzyılda Balkan-lar’daki kanlı sosyopolitik depremler,
21. yüzyılda Ortadoğu’ya geldi. Evimizin başımıza yıkılmasını istemiyorsak, bizi ayıran iç sorunlarımızı çözerek evimizi dayanıklı hale getirmeliyiz. Önce kalplerde...
Taha Akyol - Hürriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder