Fatih Altaylı
Ağa'sının ormanı Ağa'sının müdürü
01 Aralık 2012 Cumartesi, 06:54:06Güncelleme: 06:54:06
ÇEKME-KÖY'de bir devlet ormanı varHalka açık. Vatandaşların özellikle hafta sonlarında piknik, mesire yeri olarak kullandıkları, bölgede oturanların sabah gelip yürüyüş, spor yaptıkları bir ormanlık alan.
Bir süre önce bölgede Ali Ağaoğlu bir inşaat yaptı.
2B statüsündeki arazisinde My Roseville diye lüks bir site.
Yapar. Kime ne? Sitedeki villaları da 1'er buçuk milyon dolardan sattı.
Ona da karışan görüşen yok.
Fakat sonra birdenbire işler acayipleşti.
Kemerdere'deki devlete ait söz konusu ormanlık alan birdenbire tel örgülerle çevrildi.
Girişine demir bir kapı konduruldu.
Bölge halkının verdiği bilgiye göre, bütün bu işleri Ağaoğlu'nun adamları yaptı.
Sonra kapıya "My Roseville Villaları" tabelası koyuldu.
Sanki bu ormanlık alan My Roseville villalarına aitmiş gibi.
Arkadaşlarım, İstanbul Orman Bölge Müdürlüğü'nü aradılar, "Bu nasıl iş?" diye sormak için.
Orman Bölge Müdürlüğü'nden verilen bilgi ilginçti.
"Teller asayiş olayları, hafriyat ve düzensiz pikniği önlemek üzere çekilmiştir. Kapı, orman içindeki 2/B alanında yer alan yerleşimler için zaruri olarak yapılmış, gerektiğinde idaremiz, gerektiğinde bu site sakinlerince kullanılabilmektedir."
"Peki ya kapıdaki My Roseville tabelası neyin nesi?"
Müdürlüğün bu konuda bilgileri yokmuş. Öyle dediler.
Fakat Orman Bölge Müdürlüğü'nden bana bilgi veren bir kaynak, "Orayı telle çeviren bölge müdürlüğümüz değil Ali Ağaoğlu'dur. Eğer bölge müdürlüğü 'Biz çevirdik' diyorsa yalan söylüyordur. Bu işe dair müdürlükte tek bir fatura dahi yoktur. Orman Müdürlüğü bu işi kendisinin yaptırdığına dair tek bir belge sunamaz" dedi.
Ve başka bilgiler de verdi:
"Ali Ağaoğlu ile Orman Bölge Müdürü arasında gereğinden yakın bir ilişki vardır. Müdür bey, bu yıl oğluna yaptığı sünnet düğününde mikrofonu eline almış ve Ali Ağaoğlu'na teşekkür etmiştir. Herhalde düğünün organizasyonuna yaptığı katkılar içindir. Bir müdür ile ormanlara göz diktiği açık olan bir müteahhidin bu kadar yakın olması biraz garip bir durumdur."
Açıkçası ben böyle sözlere çok itibar etmem.
Herhalde müdür bey, o düğünün harcamalarını cebinden yaptığını belgeleyebilecek durumdadır.
Başkanlık yoksa, partili cumhurbaşkanlığı olur
BAŞKANLIK sisteminin yeni hazırlanan Anayasa'da yer almasının giderek güçleştiğini, hatta imkânsızlaştığını hep birlikte görüyoruz.
Bırakın muhalefeti, AK Parti içinde, hatta AK Parti'nin güçlü "quadriga"sı içinde bile başkanlık sistemine karşı çıkanlar var.
Başbakan Erdoğan bile bunun farkında ve "Bu konuda bir ısrarım yok" diyor.
Başbakan Erdoğan bu konuda ısrarcı olmayabilir.
Ancak bana göre başkanlık sistemi olmasa bile Başbakan
Erdoğan, "partili cumhurbaşkanı" konusunda ısrarcı olacaktır.
Çünkü Özal gibi, Demirel gibi partilerine son derece hâkim liderlerin Çankaya'ya çıktıktan sonra partilerindeki hâkimiyeti nasıl hızla kaybettikleri açıkça ortadayken, Erdoğan'ın bu gücünü kaybetmemesi mevcut Cumhurbaşkanlığı statüsüyle mümkün değildir.
Herkes bilir ki, sadece siyasette değil, her yerde sicil amiri kimse başkan odur.
Bir lider partisinin başından Köşk'e, Cumhuriyet'in başına geçtiği anda partisindeki etkisi ortadan kalkar.
Çünkü artık partinin sicil amiri değildir.
Partide kimin yükseleceğine, siyasette kimin daha etkili konuma geleceğine, kimin milletvekili olacağına, kimin bakan olacağına kim karar veriyorsa siyasetçi ona biat eder, onu lider kabul eder.
Köşk'e çıkan bir genel başkanın, "tek seçicilik" görevini bırakmış olacağı için partisi üzerinde hiçbir etkisi kalmaz.
Eh, bakanlık, bürokraside görev falan dağıtamayacağına, sevdiklerini en kabadayısından Cumhurbaşkanlığı danışmanı yapmaktan, ha bir de rektör atamaktan öte bir atama gücü de olmayacağına göre Cumhurbaşkanı siyasi etkisini yüzde 95 oranında yitirir.
Bu etkiyi artırmak için göstereceği her türlü çaba ise sadece sistemi tıkar, kaosu artırır
Mevcut durumda Cumhurbaşkanlığı'na çıkacak her lider için bu kaçınılmazdır, mukadderattır
Zaten bu yüzden Özal, Cumhurbaşkanı olduğuna pişman olmuş, Demirel ise Cumhurbaşkanı olduktan sonra başına gelenlere sinir olmuştur.
Özal, eğer yaşasa idi Cumhurbaşkanlığı'nı bırakıp aktif siyasete dönmeyi boşuna planlamıyordu.
Bütün bunların ışığında Başbakan Erdoğan gibi aktif, gücünü kullanmayı seven bir liderin, partisi üzerindeki etkisini ve gücünü bırakıp "yarı emekli bir Cumhurbaşkanı" olmayı kabullenmesi güç görünüyor
Bunun önüne geçmenin tek yolu ise "partili cumhurbaşkanlığı"ndan geçiyor.
Partili cumhurbaşkanı, parti içindeki etkisini ve seçicilik görevini sürdüreceği için siyaset üzerindeki etkisini devam ettirecek, siyasete yön verip buna bağlı olarak gücünü koruyacaktır
Bence bundan sonra tartışacağımız konu "partili cumhurbaşkanı" konusudur
Kimin başbakan olacağını da yarın öbür gün aramızda konuşuruz.
Bu köşede.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Kendimizi en güçlü zannettiğimiz anın aslında en güçsüz anımız olduğunu fark ettiğimiz zaman.
Fatih Altaylı - Habertürk
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder