Kavga değil, sevgi
Bazı insanlar münakaşa etmekten, tartışmaktan, çekişmekten hoşlanıyor
.
Ben bazen bu duruma düşünce bir yorgunluk hissederim, tansiyonum
yükselir, yorulurum. Onlar keyif alıyor, hoşlanıyor, zindeleşiyor! Tam
tersine, onlar sükûnetten, itidalden rahatsız oluyor! Politikada da
medyada da günlük hayatta da böyle tipler çok var.
Bu negatif üslup hiçbir işe yaramaz. Sadece mutsuzluk, çözümsüzlük, verimsizlik virüsleri neşreder. Bunların bazen doğruyu söylüyor olması da, o söyledikleri doğruya zarar veriyor. Yanlışı iyi bir üslupla söyleyenler, doğruyu kötü bir üslupla söyleyenleri daima bertaraf eder.
Üslup, karakterin aynasıdır. Adamın yapısı öyle. Öyle yetişmiş, öyle şekillenmiş. Duygusuz ve duyarsız insan, aynı zamanda kültürsüz, fikirsiz, sanatsız insandır. Boş kalan, gürültü çıkarır. Yapacak işi yok ki. Becerebildiği bundan ibaret. Bazı bilgileri olabilir, özü boş, özü. Bilgi başka, kültür başkadır. Kültür hafızada değil, ruhta olur. Asıl cehalet bilgi azlığı değil, kültür yokluğudur. Eskiden az bilgiyle ve basiretli üretimle kültürlü ve kişilikli olan çok insan vardı. Kültürlü ve kişilikli olmak, diploma değil, şuur meselesidir. O şuur ilimden ziyade irfanla ilgilidir.
Canınız sıkılıyor, biriyle dertleşmek ihtiyacındasınız. Nasıl birini ararsınız? İnsanın halinden anlayan birini, değil mi? İşte o insan bilgelik nasibi olan insandır. Halden hayattan anlar. En basit anlatımı bu. “Halden anlar” nitelemesi, değerli bir karakter türünü belirtmek için kullanılır. Halden anlamaz ama siyasetten anlar. Hadi canım sen de! Doğru dürüst hiçbir hayat konusundan ve meselesinden anlamaz o. Öylelerinin en karakteristik vasfı, “sevgisizlik ve fikirsizlik”tir. Diplomalar öylelerine hiçbir şey vermez.
Siyasette ne çektiysek kavga tutkuları yüzünden çektik. Amaçsız ve anlamsız kavgalar hiçbir şey getirmedi, çok şeyi alıp götürdü. Bizde aydın demek, kavga eden adam demek! Kaleminden kan damlayacak, ağzından alev çıkacak! Görevi insanın içini ruhunu karartmak, ama adı “aydın”. Hakikat sevgisi ve saygısı diye bir şeyi hiç tanımamış, hakikatle hiçbir ilgisi yok.
İnsanın maddeten olduğu gibi, manen de dengeli beslenmeye ihtiyacı var. En önemli ihtiyaçlardan biri de, özeleştiri (murakabe-i nefs) iç gözlem yapabilme kapısının hep açık tutulabilmesidir. Hiçbir kavram tek başına yaşamaz; kavramlar bizi bir sülale grubu halinde çevreler, aralarında ilişkiler, alışverişler vardır. Birinde hepsinin, hepsinde birinin izleri görülebilir. Basiret, itidal, istikamet, akl-ı selim.. gibi. Diğer gruplardaki kavramlar da öyledir. Önemli olan sizin nerede nasıl durduğunuzdur. Mesela özeleştiriye yabancı iseniz, bundan birçok kavramla olan ilişkileriniz zarar görür. Ayrıca özeleştirisiz itidal, itidalsiz özeleştiri olmaz. Basiret de olmaz, çeşitli olumlu kavramlar da. Bu eksiklik her alanda hissedilir.
Kavgacılık bir sonuçtur birçok zaafın bir araya gelmesiyle oluşur. Ve bu zaafların hepsi nefsaniyet kaynaklıdır. “Terazi kendini tartmaz” denilir. Akl-ı selim terazisi kendini de tartar ve zaten bunun için o adı almıştır. Ona sahip olanlar özeleştiriyi ve iç gözlemi bilirler, kavgayı hiç hoş görmezler. Onlar düşünerek yaşamanın, kavgayla değil sevgiyle mümkün olacağını bilirler. Sevgi ile düşünce arasındaki ilişki, en az bilinen en vazgeçilmez ilişkidir. Kavga üslubu insanın ruhunu gönlünü zihnini karartır; onu olumlu üretimin her türünden yoksun kılar ve kendini çok yönlü bir kısırlığa verimsizliğe mahkûm eder. Severek ve düşünerek yaşayamazsınız, yaşamadan yaşlanırsınız. Tecrübeleriniz olur, fakat onlardan yararlanıp sonuçlar dersler çıkarma yeteneğiniz olmaz. Her güne sanki sıfırdan başlıyormuş gibi bir haliniz vardır.
Bu negatif üslup hiçbir işe yaramaz. Sadece mutsuzluk, çözümsüzlük, verimsizlik virüsleri neşreder. Bunların bazen doğruyu söylüyor olması da, o söyledikleri doğruya zarar veriyor. Yanlışı iyi bir üslupla söyleyenler, doğruyu kötü bir üslupla söyleyenleri daima bertaraf eder.
Üslup, karakterin aynasıdır. Adamın yapısı öyle. Öyle yetişmiş, öyle şekillenmiş. Duygusuz ve duyarsız insan, aynı zamanda kültürsüz, fikirsiz, sanatsız insandır. Boş kalan, gürültü çıkarır. Yapacak işi yok ki. Becerebildiği bundan ibaret. Bazı bilgileri olabilir, özü boş, özü. Bilgi başka, kültür başkadır. Kültür hafızada değil, ruhta olur. Asıl cehalet bilgi azlığı değil, kültür yokluğudur. Eskiden az bilgiyle ve basiretli üretimle kültürlü ve kişilikli olan çok insan vardı. Kültürlü ve kişilikli olmak, diploma değil, şuur meselesidir. O şuur ilimden ziyade irfanla ilgilidir.
Canınız sıkılıyor, biriyle dertleşmek ihtiyacındasınız. Nasıl birini ararsınız? İnsanın halinden anlayan birini, değil mi? İşte o insan bilgelik nasibi olan insandır. Halden hayattan anlar. En basit anlatımı bu. “Halden anlar” nitelemesi, değerli bir karakter türünü belirtmek için kullanılır. Halden anlamaz ama siyasetten anlar. Hadi canım sen de! Doğru dürüst hiçbir hayat konusundan ve meselesinden anlamaz o. Öylelerinin en karakteristik vasfı, “sevgisizlik ve fikirsizlik”tir. Diplomalar öylelerine hiçbir şey vermez.
Siyasette ne çektiysek kavga tutkuları yüzünden çektik. Amaçsız ve anlamsız kavgalar hiçbir şey getirmedi, çok şeyi alıp götürdü. Bizde aydın demek, kavga eden adam demek! Kaleminden kan damlayacak, ağzından alev çıkacak! Görevi insanın içini ruhunu karartmak, ama adı “aydın”. Hakikat sevgisi ve saygısı diye bir şeyi hiç tanımamış, hakikatle hiçbir ilgisi yok.
İnsanın maddeten olduğu gibi, manen de dengeli beslenmeye ihtiyacı var. En önemli ihtiyaçlardan biri de, özeleştiri (murakabe-i nefs) iç gözlem yapabilme kapısının hep açık tutulabilmesidir. Hiçbir kavram tek başına yaşamaz; kavramlar bizi bir sülale grubu halinde çevreler, aralarında ilişkiler, alışverişler vardır. Birinde hepsinin, hepsinde birinin izleri görülebilir. Basiret, itidal, istikamet, akl-ı selim.. gibi. Diğer gruplardaki kavramlar da öyledir. Önemli olan sizin nerede nasıl durduğunuzdur. Mesela özeleştiriye yabancı iseniz, bundan birçok kavramla olan ilişkileriniz zarar görür. Ayrıca özeleştirisiz itidal, itidalsiz özeleştiri olmaz. Basiret de olmaz, çeşitli olumlu kavramlar da. Bu eksiklik her alanda hissedilir.
Kavgacılık bir sonuçtur birçok zaafın bir araya gelmesiyle oluşur. Ve bu zaafların hepsi nefsaniyet kaynaklıdır. “Terazi kendini tartmaz” denilir. Akl-ı selim terazisi kendini de tartar ve zaten bunun için o adı almıştır. Ona sahip olanlar özeleştiriyi ve iç gözlemi bilirler, kavgayı hiç hoş görmezler. Onlar düşünerek yaşamanın, kavgayla değil sevgiyle mümkün olacağını bilirler. Sevgi ile düşünce arasındaki ilişki, en az bilinen en vazgeçilmez ilişkidir. Kavga üslubu insanın ruhunu gönlünü zihnini karartır; onu olumlu üretimin her türünden yoksun kılar ve kendini çok yönlü bir kısırlığa verimsizliğe mahkûm eder. Severek ve düşünerek yaşayamazsınız, yaşamadan yaşlanırsınız. Tecrübeleriniz olur, fakat onlardan yararlanıp sonuçlar dersler çıkarma yeteneğiniz olmaz. Her güne sanki sıfırdan başlıyormuş gibi bir haliniz vardır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder